
Yeni Yol Grubu Grup Başkanvekili ve Muğla Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, TBMM’de Siber Güvenlik Yasası’na ilişkin tepkisini kamuoyuyla paylaştı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki Siber Güvenlik Yasası’na ilişkin sert eleştirilerde bulunan Özdağ, yasa teklifini “Orwellizm Yasası” olarak nitelendirdi.
Yeni Yol Grubu Grup Başkanvekili ve Muğla Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ’ın, TBMM’de Siber Güvenlik Yasası’na ilişkin tepkisini ortaya koyduğu basın bildirisinin tam metni şöyle:
SİBER GÜVENLİK YASASI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI
(10 MART 2025)
”Değerli Basın Mensupları
TBMM’nde görüşülmekten olan ve ilk bölümü kabul edilen ve benim adına “Orwellizm Yasası” dediğim Siber Güvelik Kanun teklifinden bahsedeceğim.
Değerli Basın Mensupları:
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim:
Özetle bu bir baskı ve otoriterlik yasasıdır:
-Dezenfarmasyon yasası, RTÜK ve Etki ajanlığı (ki yakında tekrar getirecekler) bir paket programının devamıdır.
-Bu kanun düzenlemeleri esasen yine benim “KUDUZ KÖPEK TAKTİĞİ” olarak ifade ettiğim bir süreç ile hayata geçiriyorlar. Nedir o?
-Önce tüm olumsuzluklara yol veriliyor, suç ve suçluların önü açılıyor sonra vatandaş bunalınca ve “Yok mu bizleri bunlardan kurtaracak biri” feryatları yükselince, yol verdikleri tüm bu işleri biz çözeriz, biz ne için varız diye ortaya çıkıveriyorlar. Sonrası malum…
-Milletin gönlünü okşayan bir iki süslü cümle ve ardından zehir zerkettikleri elma şekerleri ile milletimizin canına okuyan yasaları yapacakları hukuksuzluklara gerekçe yapıyorlar.
-İktidar mesela Ahlak ve maneviyat söylemlerini çok kullanıyor. Peki mesela tv programlarında sosyal medyada ahlakın mumla arandığı programlara vs bir şey demiyor. Ya da sosyal medyada.
-Çünkü bilerek ve isteyerek bunu yapıyor. Önce yol veriyor tuzak kuruyor sonra balyoz gibi tepesine çöktük demek için kanun ve düzenlemelere girişiyor.
-Ama bu arada işte George Orwel romanlarına taş çıkartan BİG BROTHER düzenine taş döşüyorlar.
Bakınız yaklaşık 2.5 sene önce iktidarın “dezenformasyona karşı atılan bir adım olarak” nitelediği, benim ise konuşanı susturma, konuşmaya devam edeni hapse atma, basını susturma ve gözdağı verme dediğim sansür ve hapsetme yasası bu işim ilk adımıydı. O zaman bunun çıkmaması için çok mücadele ettim, tüm basın kuruluşlarını, temsilcilerini ziyaret ettim, ses yükseltin dedim, o zaman milletvekili değildim ama bir partinin kurucusu ve yöneticisi olarak çok çaba gösterdim ama nafile.
Bu yasa bir paket programın ilk adımıydı. Sonra ne mi oldu söyleyeyim: Kanun maddesinin meşhur 29. Maddesinde hükme bağlanan aşağıdaki ifade bugün yaşanılan saçma sapan soruşturma ve yargılamaların gerekçesi oldu.
Türk Ceza Kanunu’nun 217. maddesine ek yapan söz konusu 29. Maddeyi hatırlatayım:
“Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Failin, suçu gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”
Bugün lokantada yemek yiyen birine soruşturma açılmasından iş insanlarının yargılanmasına, haber yapan gazetecilerin yazdıklarından sosyal medyada bir bilgiyi paylaşan insanlara hep bu gerekçe ile soruşturma ve yargılama yapıldığını hatırlatırım. Bu ifade maşallah çilingir gibi her kapıyı açıyor. O kadar muğlak ve subjektif bir ifade ki zaten biz de buna itiraz etmiştik.
Neye göre kime göre yanlış bilgi? Bir gazeteci çıkıyor diyor ki: kişisel verilerimiz çalındı ve internet ortamında haraç mezat satılıyor. Sonra ne mi oluyor, gazeteciyi bu maddeye göre gözaltına alıyorlar niye ? yanlış bilgi verdi diye. Peki bilgi ve haber yanlış mı? Elbette değil.
Döviz şu tarihte şu kadar olacak diyenlere yine aynı muamele.. Bakınız bu madde ile ülkede hatta sınır ötesinde yaşayanlar da dahil tutuklamayacakları kimse yok…
Değerli Basın Mensupları
Bir paket program olan Orwellizm Düzeninin paketten çıkarılan son düzenlemesi de bu Siber Güvenlik Yasa teklifidir.
TBMM’ne getirilen yasa teklifine saray hukukçuları her zamanki gibi bir sürü gerekçe sıralamış.
Yine her zaman yapıldığı gibi içinde milletin “vay be ne güzel de şeyler var” denilecek türden tumturaklı ifadelerin içine ustaca yerleştirilmiş hukuksuzluklar, ben yaptım oldu siyasetinin yapı taşları döşenmiş. Hep ifade ettiğim şekliyle yine içine zehir zerk edilmiş elma şekerleri ile muhatabız. Her defasında bunu yapıyorsunuz ve hem irademizle alay ediyorsunuz hem de aklımızla. Mevzu kanun teklifinin gerekçelerine gelince, yine büyük büyük laflar ve milli manevi hassasiyetleri okşayan kelime ve ifadeler ardı ardına sıralanmış.
Mesela nedir onlar:
-Milli teknoloji hamlesi
-Yaşamakta olduğumuz teknolojik değişim
-Teknolojinin kötü yönde kullanımına son vermek
-Kapsamlı bir siber güvenlik mevzuatı ve merkezi otoritenin etkin işlemesini sağlamak
-Ulusal düzeyde siber güvenlik politikalarının tutarlı hale gelmesi…
O zaman bugüne kadar tutarsız mıydı demeyecek miyiz?
Tutarlı olmadığını zaten yaşayarak görmüyor muyuz?
Çalınan ve (belki de servis edilen) kişisel verilerimiz internet ortamında haraç mezat satışa çıkarılmıyor mu?
Bunları gündeme getiren, ihbar eden, ispatlayan gazetecilere soruşturma açılmıyor mu?
Sizin iktidarınızda suç işlemek serbest ama suç işlendiğini ifşa etmek ihbar etmek yasak
Böyle mi çözeceksiniz bu işleri.
Sonra da çıkıyorsunuz, halkımızı yalan yanlış bilgilerle aldatan ve şüpheye sevk eden bu haberler doğru değildir diyorsunuz.
Yahu nasıl doğru değil, kişisel verilerimiz internet ortamında elden ele dolaşmıyor mu? Siz gözünüzü kapatınca başkaları da sizleri görmüyor mu zannediyorsunuz.
Sanal bahis siteleri ve bilinen sahipleri milyarlarca dolar kazanç sağlarken bunları nerede yapıyor acaba? Siber alemde değil mi? Bunların üstesinden gelemeyen sizler ne yapıyorsunuz, milletin gazını almak için üç beş magazin figürüne operasyon çekiyorsunuz…
Değerli Basın Mensupları
Yargıyı arka bahçesi yapmak isteyen iktidar, siyasi rakiplerini ve elbette muhalif vatandaşları yargı sopasıyla hizaya sokmaya hız vermiş durumda.
Peki bu yetiyor mu? Yetmemiş olacak ki mahkemelere bile gerek kalmadan kendisine bağlı memurlarla bu sopayı hızlı bir şekilde her bir yere ulaştırmayı hedefliyor.
Geçenlerde tüm itirazlarımıza rağmen geçirdiğiniz DDK ile kurum ve şirketlerin harimine girme yetkisi aldınız, bu yasa ile listeye aldığınız her bir hanenin özeline hukuksuz bir anlayışla girmek istiyorsunuz.
Söz konusu teklif ile kurulması düşünülen Siber Güvenlik Başkanlığı’nın yetkileri tam bir belirsizlik içermektedir.
Türk hukuk sistemimizde daha önce hiç adını duymadığımız “kritik altyapı” ve “kritik kamu hizmeti” gibi ne olduğu belli olmayan soyut kavramlarla şapkadan yeni tavşanlar çıkarılmaktadır.
Peki Söz konusu bu yasada neler var ki bu kadar itiraz ediyoruz:
Mesela teklifin 3. maddesinin j bendinde düzenlenen “SOME” (Siber Olaylara Müdahale Ekibi) isimli birimle ilgili olarak SOME’lerin kimlerden oluşacağı, yetkilerinin ne olduğu ve burada çalışacak kişilerin seçiminin nasıl yapılacağı hususları belirsiz bırakılmış. Zira 5. maddeye göre SOME’ler Başkanlık tarafından kurulup denetlenecek ve 6. madde gereğince detayları Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenecektir.
Ancak, kanunun kendisinin sınırlarını çizmediği bir konuda Cumhurbaşkanlığı yönetmeliğiyle düzenleme yapılması Anayasa’nın kanunilik ilkesine aykırıdır. Bu belirsizlikler, hukuki öngörülebilirliği zedelediği gibi kişilerin haklarını keyfi müdahalelere karşı savunmasız bırakmaktadır.
Bakanlıklar başta olmak üzere tüm devlet kurumlarında oluşturduğunuz; ajans gibi, vakıf gibi paralel yapılarla devletimizin yapısını iğdiş ettiğiniz yetemezmiş gibi sınırı belli olmayan bu tür düzenlemelerle otoriterliğinizi tahkim etmeye çalışıyorsunuz.
Teklifin 6. Maddesinde Siber Güvenlik Başkanlığına sınırsız bir erişim yetkisi tanınmış. Buna göre Başkanlık, “her türlü bilgi, belge, veri ve log kayıtlarını” Başkanlık sistemlerine aktarabilir; elektronik bilgi işlem merkezlerinden, iletişim altyapılarından ve arşivlerden sınırsız şekilde faydalanabilir. Kamu kurumları ve kritik alt yapı kuruluşlarından veri ve Log kayıtlarını toplama, iki yıl süreyle saklama ve çalışma süresi sonunda imha yetkisi öngörülmesine rağmen mevcut verilerin korunması, imha koşulları, kötüye kullanımın önüne geçilmesi, kurumun denetlene bilirliği, hukuki sorumluluğuna ilişkin belirsizliğe rağmen insanlara 2-5 yıl arasında hapis cezası öngörülmesi objektif olunmayacağının açıkça göstergesidir.
Keyfi işlemlerin ucunun açık bırakılması ileri demokrasi planları yerine git gide gerileyen demokrasiye sebebiyet verecektir ki talimatlar ile yargının uygulamak zorunda kaldığı hukuksuzluklar bunun ispatıdır.
Bu düzenlemelerde Başkanlık tarafından elde edilecek bilgi ve belgelerle ilgili yasal güvenceler yer almadığı gibi (bu kapsamda hakim onayı şartı aranabilir), yasal süreçlerin nasıl işleyeceği de belirsiz bırakılmıştır.
Bu durum, kişilerin özel hayatına ve kişisel mahremiyetine keyfi bir müdahale riski taşımaktadır, zira geçmişte Anayasa Mahkemesi benzer yetkileri iptal etmiştir.
Teklifin 8. Maddesinde sınırsız yetki veren ve Anayasa ile ilgili kanunlara açıkça aykırı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde hakim onayı olmaksızın arama yapma, dijital materyallere el koyma ve veri toplama yetkisi verilmektedir. Gecikmesinde sakınca bulunan haller net şekilde belirtilmelidir. Uygulamada bilindiği üzere güvenlik birimleri yetkisini kullanırken neredeyse tüm işlemlerinde gecikmesinde sakınca bulunan hal kapsamında işlem yapmaktadır.
Ancak hukuki gerçeklik göz önüne alındığında çok az olay için gecikmesinde sakınca bulunan hal olmasına rağmen sübjektif işlemler ve takdir yetkisinin kötüye kullanılması ile usulüne uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. Teklif bu haliyle, Anayasa’da düzenlenen konut dokunulmazlığı hakkının ve el koyma ve kopya alma bakımından da Özel Hayatın Gizliliği ve Kişisel Verileri koruma hakkının keyfi şekilde ihlal edilmesine yol açabilecek niteliktedir.
Teklifin 12. Maddesinde Bakanlıkta kadrolu veya sözleşmeli statüde görev yapanlardan Bakanlık ile herhangi bir nedenle ilişiği kesilenler, Bakanlıktan muvafakat almadan iki yıl süreyle yurt içi veya yurt dışında siber güvenlik alanında resmi veya özel başka hiçbir görev alamaz ve bu alanda ticaretle uğraşamaz, serbest meslek faaliyetinde bulunamaz ve özellikle bu sektörde faaliyet gösteren bir şirkette hissedar veya yönetici olamaz diyor. Niye?
Bu insanları siz mi yetiştirdiniz, zaten belli bir eğitim düzeyine ve kaligfrasyona sahip insanlar bunlar. Sizde çalıştı ve ayrıldı diye 2 sene aç ve açıkta mı kalsın.
Teklifin 16. Maddesinde kamu kurum ve kuruluşları hariç olmak üzere bu Kanunla yetkilendirilen mercilerin ve denetim görevlilerinin görev ve yetkileri kapsamında istedikleri bilgi, belge, yazılım, veri ve donanımı vermeyenler veya bunların alınmasına engel olanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşyüz günden binbeşyüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu hükmün hapis cezası ile ilgili kısmına yaptığımız itirazlar şimdilik kabul gördü ve bu kısmı metinden çıkarıldı. Ama bundan önce geçen 6. Ve 8. Maddelerde zaten bundan farklı hükümler içermiyordu.
Değerli Basın Mensupları
Otoriter sistemler bir günde tesis edilmediği gibi bir sabah otoriter sisteme geçtik diye de ilan edilmez. Alıştırarak, kanıksatarak, zamana yayarak ihdas edilmeye çalışılan bu baskı imparatorlukları böyle düzenlemelerle yıllara sâri olarak tedrici bir şekilde inşa edilir.
Buradan özellikle iktidar partisinin Milletvekillerine tekrar seslenmek istiyorum:
Ayarını bozduğunuz terazide tartılmak kaçamayacağınız bir kader olmasın. Gelin bu bozuk teraziyi düzeltelim, milletimize giydirmek istediğiniz bu elbiseyi yırtıp atın ve bu milletin onurlu birer temsilcisi olduğunuzu hiç değilse bu konuda gösterin ve gereğini yapın.
Orwellizm’in yerli milli versiyonu olan “Erdoğanizm’e” koşar adımlarla gitmeyelim.”