
Bir ülke hayal edin. Direkleri çatlamış, temeli sallanmış, üç ayağı kırılmış bir masa üzerinde ayakta durmaya çalışıyor. O üç ayak tarım, ekonomi ve eğitim. Bu üçü sağlam olmadıkça masa da ülke de ayakta duramaz. Biz ise bugün, devrilmiş masanın etrafında yere saçılan kırıntıları kapmaya çalışan bir halk manzarasıyız. Yukarıda saydığım üç bakanlık, bir ülkenin ne derecede geliştiğini, halkın refahını, eğitimin kalitesini ve halkın alım gücünü gösterir.
EKONOMİ Mİ? 13 KİŞİNİN SERVETİ 44 MİLYONA EŞİT
Yazıklar olsun! Bu bilgiyi öğrendikten sonra yazmanın, çizmenin kime ne faydası olacak diye düşünüyorum. Düşünün 13 kişinin geliriyle 44 milyon kişinin geliri eşit.
KEDV’e göre Türkiye’de 13 kişinin toplam serveti, 44 milyon kişinin servetinden daha fazla. Türkiye’deki en zengin yüzde 1’in serveti, en alttaki yüzde 90’ın servetinin 1,4 katı.
Son yıllarda ekonomide direksiyona en az 5 farklı isim oturdu. Yüksek enflasyon, eriyen alım gücü, genç işsizliğin patlaması… Bunlar rakam değil, milyonlarca insanın evine giren ekmeğin küçülmesi demek. Her değişimde “yeni model” denildi, ama değişmeyen tek şey halkın cebindeki yangın oldu. Ekonomik gelişme, halkın cebindeki para kadardır. Banka raporlarında, uluslararası konferanslarda, televizyon ekranlarında anlatılan büyüme masalları, pazara giden vatandaşın filesi boşsa hiçbir anlam taşımaz.
Ülkede gelir adaletsizliği o kadar ayyuka çıkmış durumda ki, parası olanlar adeta altın kaşıkla yemek yerken, bir kısım da çocuklarına bir kuru ekmek nasıl götürebilirim onun derdinde.
EĞİTİM YOKSA AHLAK, BİLGİ, VİZYON DA YOK OLUR
2002’den bu yana tam 9 bakan değişti. Her gelen kendi reformlarını getirdi, her giden arkasında enkaz bıraktı. Müfredatlar yapboza döndü. Dünyada eğitimde başarıyla öne çıkan ülkeler ortadayken, neden bu modeller alınmıyor? Neden yıllardır kendi çocuklarımızı deneme tahtasına çeviriyoruz? Üstelik bütün bir eğitim hayatı tek bir sınava bağlamak, bir çocuğun geleceğini tek sınavlık şansa bırakmak akıl tutulmasından başka bir şey değil. Geleceğini eline teslim ettiğiniz gençler vizyonsuzlukla köreltilirse, o ülkenin yarını da bugünden kararır.
TARIM BAKANLARI ÇİFTÇİNİN SORUNLARINDAN BİR HABER
Son 21 yılda 8 bakan görev yaptı. Bir zamanlar kendi kendine yeten, dünyaya buğday ihraç eden topraklarımız artık ithalata bağımlı. Çiftçi borç içinde, girdi maliyetleri göğe yükselmiş, köylü üretimden kaçıyor. “Tarım stratejik sektördür” lafı, sadece kürsü süsü olarak kaldı. Tarımla uğraşan çiftçiler hala ne ekip biçeceklerini bilmiyor; ürün planlaması, alım garantisi, yönlendirme yok. Üretici, piyasanın insafına terk edilmiş durumda. Toprağı işlemeyi bilen eller, kürek yerine kepenk kapatıyor.
Buradan şunu açık yüreklilikle söylemek istiyorum. Halk olarak üreticine, çiftçine ,esnafına sahip çıkmalısın. Bugün üç lira pahalı diye söylendiğin domatesi, elmayı, soğanı, biberi böyle giderse tezgahlarda bile göremeyeceksin.
TÜİK’İN RAKAMLARI MI, PAZAR YERLERİNDEKİ RAKAMLAR MI GERÇEK?
Bir ülke kağıt üzerinde her yönden gelişmiş olabilir; gökdelenleri yükselebilir, otoyolları parlayabilir, rakamlar büyüyebilir. Ama bu gelişme halkın sofrasına bir dilim ekmek olarak yansımıyorsa, pazara çıkarken fileyi biraz daha dolduramıyorsa, cebine bir nebze huzur koyamıyorsa o gelişmenin hiçbir anlamı, hiçbir faydası olmaz.
Bu üç bakanlıkta başarısızlık, bir ülkenin hem bugününü hem yarınını yutar. Üretmeyen tarım, çürüyen eğitim, güven vermeyen ekonomi… Geriye ne kalır? Umutsuz bir halk, göç eden gençler, boşalan köyler, iflas eden esnaf…
EKONOMİ, EĞİTİM, TARIMIN KARNE NOTLARI YALAN SÖYLEMEZ
Emekli maaşı en düşük 16.000 tl.
Asgari ücret : 22 000 tl Manisa şartlarında en düşük ev kirası 20.000 tl.
Elektrik, doğalgaz, su, gıda, giyecek, yol parası, eğitim bunlar, en gariban bir ailenin bile ödemesi gereken kalemler.
Fazla söze gerek yok, medyada atıp tutulanlar, siyasi söylemler, açıklanan rakamlar, TÜİK verileri, enflasyon oranları hepsi bizi kandırabilir. Ama ülkenin karnesini belirleyecek olan esnaftır, çiftçidir, işçidir, emeklidir. Bu saydığım sektördeki kaç insanımız ben çok rahat geçiniyorum, huzurluyum, gelecek endişem yok, param bana çok rahat yetiyor, çocuklarımı istediğim gibi okutuyorum, istediğim gibi geziyorum diyebilir.
Bir ülkenin gerçek ekonomik tablosu, emeklisinin aldığı maaşla faturasını ödeyip ödeyemediğinde, işçisinin asgari ücretiyle ay sonunu getirip getiremediğinde, esnafın kepengini açarken yüzünün gülüp gülmediğinde, çiftçinin tarlasına umutla ekip ekmediğinde ortaya çıkar.
