
Yıllardır yazdım, söyledim. “Abartıyorsun” diyenler, “nereden biliyorsun” diye alay edenler oldu. Ama her defasında söylediklerim bir bir gerçekleşti.
AK Parti’nin Ekrem İmamoğlu’nu kendi elleriyle büyüttüğünü, emeklilerin yerel seçimlerde iktidarı kaybettireceğini, Melih Gökçek’in gölgesinin Ankara’da seçim kaybettireceğini, çiftçinin gözden çıkarılmasının tarımı bitireceğini söyledim. Bugün baktığımızda hepsi oldu. Çiftçi nefes alamıyor, emekli geçinemiyor, ekonomi sürünüyor.
TERÖR AÇILIMI İKTİDARI ZORA SOKUYOR
Şimdi yeni ve tehlikeli bir süreç başladı. İktidar, “terör açılımı” söylemleriyle yeniden riskli bir zemine giriyor. Öcalan’ın meclis kürsüsünde “kahramanmış gibi” anılması, Kandil’den gelen açıklamaların siyasete yön vermesi, toplumda büyük rahatsızlık yaratıyor. Türk milleti bayrağına, Atatürk’e, dinine ve vatanına uzanan her eli sandıkta cezalandırır. Terörle flört eden hiçbir siyasi hareket bu ülkede uzun ömürlü olamaz.
MUHALEFET, HUKUK, MEDYA HEPSİNDE PANİK VAR
Diğer yandan muhalefete yapılan operasyonlar, özellikle halkın güvenini kazanmış CHP’li belediyelere yönelik baskılar, toplum vicdanında derin yaralar açıyor. Mansur Yavaş gibi dürüstlük sembollerinin hedef alınması, halkın adalet duygusunu zedeliyor.
Kayyumlar, görevden almalar, hukuk ve medyaya yönelik baskılar kısa vadede iktidara güç kazandırıyor gibi görünse de uzun vadede kaybettiriyor. Çünkü Türk halkı, kendi iradesine dokunulmasından hoşlanmaz.
İKTİDAR EKONOMİYİ DÜZELTMEKTE BAŞARILI OLAMADI
Bir zamanlar ekonomiyi öve öve bitiremeyen Abdullah Kiğilı bile “yatırımcının Mısır’a gittiğini ve ülkede ekonomik kriz çanlarının çalmaya başladığını söylüyor” Ekonomik tablo da iç açıcı değil. Faiz artıyor, enflasyon düşmüyor, üretici dayanma gücünü yitiriyor. Sanayici üretimden çekiliyor, yabancı yatırımcı gelmiyor, yerli yatırımcı kaçıyor. Bu tablo sadece ekonomik değil, siyasi bir krizin de habercisi. Çünkü ekonomi bozulduğunda ilk sarsılan şey iktidarın meşruiyetidir.
Bugün emekli geçinemiyor, gençler gelecek göremiyor, çiftçi toprağını bırakıyor, esnaf kepenk kapatıyor. Buna rağmen siyaset dili hala ötekileştirici, kutuplaştırıcı. Eski reçetelerle yeni sorunlar çözülemez. Toplum değişti; iktidar ise bu değişimi göremiyor. Rüzgâra karşı yürümeye çalışan her iktidar gibi, sonunda yorgun düşüyor.
VELHASIL
Türkiye sadece ekonomik bir dar boğazda değil, siyasi bir kırılma eşiğinde. Eğer bu gidiş durdurulmaz, halkın sesi duyulmazsa, önümüzdeki ilk genel seçim bir iktidar değişiminden fazlasını getirecek. Bu seçim, Türkiye’de yeni bir siyasi dönemin başlangıcı olacak.
İktidarın koltuğu artık sallanıyor. Sandık sessizliğin sesi olacak; tencere, tava bu kez sadece mutfakta değil, siyasette de veda anlamına gelebilir.
