DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

VAKTİNE KALAN SÜRE

:
için vakti

AFFET BİZİ RABB’İM! (6 Şubat Depremi)

Yayınlanma Tarihi : Google News
AFFET BİZİ RABB’İM! (6 Şubat Depremi)

6 Şubat depreminin ardından iki yıl geçti. Depremin bizde açtığı manevî yara hiç kapanmadı, hep kanayıp durmaktadır. Depremin maddi yaralarına gelince, sarıldı veya sarılmadı diye kalem kavgasına girmeyeceğim. O yıllardan beri ne yapıldı, ne yapılmadı sorularını da sormayacağım. İhmallerin olup olmadığını ben yazmayacağım, tarih yazacaktır. Ben bizim yapmadıklarımızı ve yaptıklarımızı anlatmaya çalışacağım.

Bir yere yeni bir bina yapılacağı vakit öncelikle zemin etüdü istenir, daha sonra mimar tarafından proje çizilir ve işlemlere başlanır. Maalesef bizler kalkıp dere yatağına ev yaptık, okul yaptık, bir takım tesisler kurduk. Sel gelip yaptığımız o yapılarda yaşayan insanımızı alıp götürdü. Arkalarından biz ağladık. Canımız yandı. Canlarımızı elimizle götürüp toprağın bağrına verdik. Bir yığın binamız yerle bir oldu. Bunlara caba olarak da ettiğimiz masraflar ve hepsinden ötesi zaman kaybımız oldu.

Belediye meclislerimiz tarafından fay hattının yeri değiştirildi ki akıl almaz bir olaydır. Nihat Erim hükümetinin İmar ve İskân Bakanı Selahattin Babüroğlu bir hatırasını şöyle anlatır:

“Dışarıdan 1. Nihat Erim Hükümetine İmar ve İskân Bakanı seçildim. 23 Nisan 1971 günü Erzurum’dan Erzincan’a otomobille geldim. Fırat’ın güneyinde ve fay hattının güneyinde çok katlı binaları gördüm. Ankara’ya döndüğümde, İmar ve Planlama Genel Müdürü Halim Emin Karahasanoğlu’na neden Fırat’ın güneyinde çok katlı bina yapılmasına izin verildiğini sordum. Bana, “Efendim belediyesine sorduk; ‘Biz fay hattını Belediye Encümeni kararı ile Fırat’ın daha güneyine aldık? yanıtını verdi’ dedi.” (https://www.gzt.com/gercek-hayat/faylarini-resm-kararla-43-km-tasimislar-3745323)

Maalesef ülkemizde bu ve bunun gibi nice belediye meclisi karaları vardır.

Bir diğer derdimiz deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini unutarak yapılarımızda gerekli demir, çimento vb. malzemeyi yeterince kullanmayıp tasarrufa(!) gittik. Oradan kazanacağımız üç-beş kuruş parayla zengin olacağımızı zannettik. Üstelik yaptığımız binaların depreme dayanıklı olduğu reklamını yaparak haksız kazanç elde ettik. Depremlerde yıkılan binalarda ölen birçok canın, kanlısı olduk, kâtili olduk ve suçu kaderin üstüne yıktık.

Binalarımızda gerekli projelendirmeyi yapmadık. Başka ülkelerde yapılan binalar çok daha şiddetli depremlere dayanıklıyken, bizdeki binalar küçük bir sarsıntıyla harap oldu, türap oldu.

Binalarımıza kullanma ruhsatı verirken yeterince denetlemedik. Eş-dost hatırı sayarak (!), yönetmeliklere uygun olmayan bir yığın yığını, sağlam bina olarak kabul ettik. “Bu bina depremde yıkılır. Sağlam değildir.” demeyip, verdiğimiz raporla “Bu binalarda gönül huzuruyla oturabilirsiniz. Ailenizle huzur içinde yaşayabilirsiniz. Şayet bir deprem olur da bu bina yıkılırsa sorumlusu biziz.” diyerek, bizim elimize bir şey kalmasa da başkalarının kazanç sağlamasına yardım ettik.

“Sünnetullah” dediğimiz, Tanrı’nın koyduğu kanunlara uymayıp onları hiçe saydık. Nedir Tanrı’nın koyduğu kanunlar:

* Yer çekimi kanunu. Bırakılan şey yere düşer.

* Dere yatağına bina yapılmaz. Yapılırsa sel gelir, malını da alır, canını da alır.

* Fay hattının üstüne bina yapılmaz. Bu fay hatları günü geldiğinde kırılacaktır.

Sünnetullah, aklın ve bilimin koyduğu kurallarla birebir örtüşür. Biz şaka sandık. Ateş yakar, su öldürür kuralını anlamamazlıktan geldik. Bir şey olmaz sandık, ateş bizi yaktı ve son olarak da 78 canımızı dahi bırakmadı, kül etti.

Bu hatalar bizimdir Allah’ım. Kendi kaderimizi kendi cüzî irademizle çizdik ve sonucuna da katlanmak zorunda kaldık. Zorunda kaldık ama erkekçesine suçu da üstlenmedik. “Kader” dedik. Suçun “ezelden takdir edildiği”ni haykırdık. Oysa ki bunları biz yapmıştık. Senin Resûlüne (S.A.V.) gelen bedevinin

– Yâ Resulullâh, deve mi bağlamadan Allah’a tevekkül edip bırakıp gidebilir miyim?

sorusuna karşılık, Tanrı Habercisinin:

– Devenin dizini bağla, ondan sonra Tanrı’ya tevekkül et!

sözünü anlayamadık. Benzetmede hata yoktur; edepsizlik ettik. Hâşâ, hâşâ Allah’ı deve çobanı hükmüne soktuk. Tedbirimizi almadan tevekkül etmeye kalktık. Oysa ki “TEVEKKÜL TEDBİRLE GÜZELDİR.” diye düşünmedik.

Günahımız çok Tanrım. 51.000 kişinin öldüğü, 110.000 kişinin yaralandığı ve milyonlarca kişinin etkilendiği bu depremde GÜNAH BİZİMDİR. Senin, bilim ve teknoloji ışığında koyduğun kanunlara uymadık, GÜNAH BİZİMDİR. Bu koyduğun kanunları küçümsedik, GÜNAH BİZİMDİR. Sadece senin koyduğun kanunlara uymamakla kalmadık, kendi koyduğumuz kanunlara da uymadık, GÜNAH BİZİMDİR.

İNŞALLAH AKILLANMIŞIZDIR.

AFFET BİZİ TANRIM…

N’OLUR ALLAH’IM BİZİ AFFET…

YORUM YAP