DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

AİLENİN RUHU

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
AİLENİN RUHU

Altı kişilik bir aileydik. Dedem, babaannem, babam, annem, kız kardeşim ve ben. Annemi, görücü usulüyle babama isterlerken, birlikte oturacaklarını söylemişler, annem ve ailesi kabul etmiş. Evimizde annemle, kayınpeder ve kayınvalide çekişmesi hiç olmadı desem yeridir. Annem zaman zaman kızsa da, yalnız başına söylenir, sonra siniri geçer, hiçbir şey olmamış gibi saygı ve sevgide kusur etmezdi. Hele hele babaannemle, anne kız gibiydiler.

Halamla evimiz, aynı sokaktaydı. Aramızda Sinan Bey Medresesinin arsası vardı. Halam, her gün bizim evimize gelirdi. Adı Nusret’ti. Adını, Nusrat mayın gemisinden esinlenerek koymuşlar. Annem ona ‘abla’ derdi ve çok iyi anlaşırlardı. Dedem, kendi aralarında alçak sesle konuştuklarında kızar; anneme değil halama, “Nüsrü, yine fısır fısır ne konuşuyor, neler yapıyorsunuz?” diye sorar; halam da bazen çocuklardan, bazen de sinemaya güzel bir film gelmiş, ya da havalar soğuyacakmış/ısınacakmış onu konuşuyorduk diyerek geçiştirmeye çalışınca, “Hadi, hadi, yine bir şeyler karıştırıyorsunuz!” diyerek takılırdı. Halama sadece dedem ve en küçükleri olduğu halde ara sıra da babam ‘Nüsrü’ derdi.

Daha sonra amcamlar da bir alt sokağımıza taşınınca birlikteliğimiz artarak sıklaşmıştı. Teyzemlerin evi de, evimize yakındı. Onlarla da hep bir aradaydık. Annemin babası, diğer dedem zaten haftanın üç-dört günü bizimle birlikteydi. Yalnız anneannem, her iki damadına da zaman zaman kızdığından, aramıza fazla sokulmaz, daha çok biz onun evine giderdik!

Dedem ve babam, çabuk parlayan, sonra da hemen sakinleşen kişilerdi. Babaannem (Atike Ertosun; aile arasında ve çevrede adı, ‘Atiye’ olarak anılırdı.), dedem kızdığında üzerine gitmez, sakinleşmesini bekler, olay ve sorunlar karşısında aynı fikirde iseler sesini çıkarmaz, farklı düşünüyorsa, ince ince fikrini söyler, genelde ve özellikle de önemli işlerde onun dediği olurdu. Annem de (Meliha Ertosun), babaannem gibi aynı taktiği güder, dediğini yaptırırdı. Babaannem hiç okula gitmediğinden, okuma yazma bilmezdi. Annem ilkokul mezunuydu. Ancak ikisi de akıllı ve izan sahibiydiler.

Babaannem  ailemizin ruhuydu. Dedemin akrabaları bile, dedemden çok ona saygı ve sevgi gösterir, bir dediğini iki etmezlerdi. Geçmişte hepsine küçük de olsa dokunuş ve iyilikleri olmuş. Bunlar evimizde konuşulur, yaptıkları anlatılırdı. Dedemin ölümünden sonra evimizde bir şey değişmemiş, babaannem hayatta olduğu sürece düzenimiz aynen devam etmiş, vefatından sonra onun yerini annem  almış, ailemizin ruhu o olmuştu. Babam öldükten sonra da annem, ölümüne kadar ailemizin ruhu olmayı sürdürmüştü.

Toplumun çekirdeği dediğimiz aile, günümüzde önemli bir dönüşüm yaşamakta, çatırdamakta ve nitelik değiştirmektedir. Konumuz, bunların nedenlerini araştırmak ve irdelemek; sanayinin gelişimi ve kentleşme ile ailenin nasıl evrildiğini anlatmak; çekirdek ve/veya geniş aile ayırımı yapmak değil. Amacımız, ailenin ruhunun, ya da iç kültür diyebileceğimiz ilişkiler ağının önemini vurgulamak.

Ailenin ruhundan kastım; aile fertleri arasındaki bağları, karşılıklı anlayış ve hoşgörü çerçevesinde canlı tutmak, birliğini ve bütünlüğünü yaşamın akışına göre genel kabul gören doğrular ışığında koruyarak devam ettirmektir.

Burada, “Ailenin ruhu kavramına sadece olumlu, iyi, güzel ve kısaca erdemli davranışlar mı girer?” sorusu sorulabilir. Şüphesiz ki bazı ailelerde sevgisizlikler, geçmişten gelen kin ve düşmanlıklar da yeni kuşaklara aktarılmaktadır. Bunlardan da söz edecek değilim.

Ailenin ruhunu devam ettirenin mutlaka kadın olması, kan ve soy bağının bulunması da gerekmez. Bu rolü erkekler, hatta aileye sonradan katılan kişiler de sürdürebilir. Ancak genellikle bu ruhu devam ettirenler, çoğu zaman esirgemediği sevgileri ve güven telkin eden duruşlarıyla ailenin mihenk taşı olan  kadınlardır.

Ailede verilen terbiye ve ahlak ile sevgi, merhamet, yardımlaşma, özveri ve dayanışma gibi değerler çok önemlidir.

Anayasamız aileyi, Türk toplumunun temeli olarak kabul etmiş ve devleti de, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri almakla görevlendirmiştir.

01 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Medeni Kanunumuzla, eski kanunumuzda yer alan “Koca, birliğin reisidir.” hükmü kaldırılmakla, kadın ve erkek arasında tam bir eşitlik sağlanmıştır. Bu hükümle kadınların, ailenin ruhu olması işlevleri daha da önem kazanmıştır.

Ailenin ruhu kavramını en güzel anlatan eserlerden biri klasikler arasında yer alan İspanyol Yazar Mıguel De Unamuno’nun ‘Tula Teyze’ isimli romanıdır. Yazar bu kitabında, annelik duygusunu kız kardeşinin çocuklarında ve onun da ölümüyle bir başkası ile evlenen eniştesinin yeni eşinin çocuklarında tatmin eden Tula Teyze’nin (Getrutis), kendisinden önceki kuşaklardan aldığı erdemleri aileye gelen çocuklara aktarmasını, aile ruhunun eniştesinin ikinci eşinden olan kızında (Manuela) devam etmesini, bunun kanla ve kalıtımla değil, ruhla aktarılan duygu ve düşüncelerle sağlandığını anlatır.

Sözün özü: Toplumun temeli ve geleceğimizin teminatı, kişisel olarak en önemli sığınağımız olan ailelerimizi koruyalım; özgür bireyler olarak ailelerimizin ruhu olmayı amaç edinelim ve bize aktarılanlar yanında yaşamdan öğrendiğimiz insani değerleri de yeni nesillere aktaralım.

———-+———-

Güzel Sözler

Bazen arkasına dönüp bakması gerekir insanın; nereden geldiğini unutmaması için. Şems-i Tebrizi

Aile, kralların bile girmediği bir kaledir. Emerson

Aile, toplumun özüdür. Onu tahribe yönelen her şey toplumun tahribine yönelmiş demektir. Bulter

Bir ailenin sevgisi, hayatın en büyük lütfudur. Eva Burrows

Rahmetli Meliha Ertosun

 

YORUM YAP

İsmet reka 22 Temmuz 2025 / 11:11 Yanıtla

Ruhları şadd mekânları cennet bahçesi olsun.