
İş Güvenliği yazı dizimizin üçüncüsünü, elemanların ve iş deneyimlerinin arıza eğitimlerindeki eksiklikleri üzerinden devam ediyoruz.
Ama önce şunu ortaya koyalım bugün teknik eleman sorunumuz var mı, var; mesleki eğitim yeterli mi, hayır. Buna rağmen mezun öğrenciler iş bulabiliyor mu, evet şansı yüksek. Bir kere şirketler teknik lise mezunu eleman arıyor. Mesela overlokçudan elektrikçiye, kalıpçıya, CNS aletlerini kullanana kadar kolunda ‘altın bilezik’ olanın işe girme şansı yüksek. Yüksek ama şu dönemde talepler yavaşladı, mesela tekstil, yan sanayii firmaları istihdamda bazı sıkıntılar yaşıyor, zaten beyaz eşyamız Mısır, Cezayir’de yer bakıyor. Beyaz yakalıların dahi, örneğin mühendislerin aldığı aylık bile enflasyon ortamında gitgide eriyor iken, teknik lise mezunlarımız –ve genel olarak gençler- yurt dışı hayalleri kuruyor. Yani genç mezunların iş tatmini, özellikle gelir açısından yeterli değil. Birçok üniversite mezunu daha çok belediyeye, memuriyete kapağı atma peşinde. Ya da ‘etliye-sütlüye’ karışmayacakları masa işlerinde gözü…
Neyse ki silah ve roket sanayiinde işler çok iyi gidiyor ki bu da övünülecek bir şeydir.
İşte bu roket yan işlerinde birgün fabrikada ısıtma-soğutma sistemlerinde bir sorun olur. Ne fabrika ne de şehir ismi vereceğim, çünkü tekil bir örnek, istisnadır ama ‘usta’ yetiştirmek ile ustaların kendini yenilemesiyle ilgili çok şaşırtıcı bir örnektir, bunu anlatacağım.
Fabrikada bilgisayar soğutma sistemlerini de etkileyen dahili elektrik hatlarında bir sorun yaşanır… (Bilgisayar ve hatta ev iklimlendirmelerinde aspiratörlerin maliyet ve yalıtım sistemleri bence Türkiye’de yanlış uygulanıyor ancak uzman değilim ve saha gözlemlerimi aktarmakla yetiniyorum.)
Bu fabrikadaki soğutma sorununu klimaya indirgeyelim, önce marka elemanları gelir yapamaz, başka servisler çağrılır, 20-25 tane servis çağrılır, bakar-eder, iletim hatları incelenir, aspiratörler açılır, bir türlü çalıştırılamaz. Nihayet işletme müdür yardımcısının aklına gelir, ‘Ya bu konunun İklimlendirme-Soğutma Teknolojisi Üniversitesi var oradan bir uzman bulalım’ der.
Doğrudur, bunun okulu var. Uzman çağrılır, ‘hatta gelmeden önce haber verin dış ünite için merdiven gerekir, itfaiyeyi de çağıralım,’ der. Uzman kişi gelir, itfaiyeyi beklemeden müdahale eder, yarım saatte sorun çözülür. İlk yaptığı nedir biliyor musunuz; faz ile nötrünün yerini ters olması!
Yani şunu diyeceğim, ustalık başka bir şey, şimdi bu adama ödeme yaptığınızda ‘yarım saatlik iş için bu kadar para aldı’ denir mi?
Tabii bu söylediğimiz yine de genele yaygınlaştırılamaz ama teknik elemanlara verilen değeri vurgulamak için örnek verdim. Yoksa eğitim almadan piyasada çok fazla teknik eleman var, iki tornavida çevirdi mi kendini ‘nimetten’ sayıyor…
Sonuç:
‘İşini bilmenin’ aslı bilgidir, doğru mantık yürütmektir ve elbette her zaman dürüstlüktür. Uzmanlarla çalışacaksın, iyi malzeme kullanacaksın, ‘aynı işi görüyor’ diye mesela çürük çarık bir kablo alırsın çok geçmeden başına iş açar. Bu zihniyet işidir; aksi ise fırsatçılıktır, sonra kazalar olunca da kader böyleymiş dersin, fıtratta var, dersin; nasıl olsa buna inanan kitleler de var…
Sonra ülkelere göre iş kazaları istatistiklerini karşılaştırınca bizim ülkemiz enflasyon gibi yükseklerde uçuyor.
Ee ne de olsa aslında piyasa, siyaset- ekonomi dediğimiz kültür iş hayatına yansımıyor mu?
Siz buna kader mi diyorsunuz!
-Yazı dizimize devam edeceğiz.-
Osman Özbaş