
Nilgün Karatopraklı Karia kadınlarından yola çıkmış bu çalışmalarında. Geçmişin ruhunu evrensel düzlemde süzerek çerçeveliyor tuvalinde. Bugünün gölgesinde damıtıyor. Renklerle soyutlayarak fırçasına damıttığı duyguları kadınların gözlerinde buluşturuyor.
Bir haykırış da var ama özellikle Karia ruhunun güçlü karakteri göze çarpıyor Nilgün Karatopraklı’nın resimlerinde…
Kendisine Bodrum’da katıldığı sergi sonrası sorularımızı yönelttik.
Öncelikle neden çalışmalarınızdaki esin Karia Ruhları…
Tablolarımdaki her hikayede bir kadın her kadında bir hikaye yaşar. Ben daha çok Karia’ da kadın ruhunun evrensel bakışını da yorumluyorum.
Karia ve Hellen seramiklerinde çokça gördüğümüz at figürünün sitilizasyonu tüm seriyi canlandırır; renkler ise siyah fonlardaki zamansızlığın içinde, kırmızı renkli saçlar ve yüksek enerji ile bütünleşen var olma mücadelesini açığa çıkarır;
Bu haykırış büyük ve derin bakışlı gözlerde kadının yalnız dünyasında bağ kurmak anlamında dışa açtığı penceresidir .
Kimi zaman bir kuş,
Kimi zaman bir siren,
Kimi zaman bir kelebek,
Kimi zaman bir kaplumbağa,
Kimi zaman bir balık,
Kimi zaman bir ahtapot ,
Kimi kez de bir yılanla mitolojik semboller eşliğinde özgürlük yaşam enerjisi yeniden doğuş, direnç ve varoluş bilinci ile kendi köklerine, hafızasına ve geleceğine tutunarak güçlü kalma savaşı veren kadın arketipleridir.
Antik Anadolu ve Hellen kültürlerindeki savaşçı kadınların güçlü duruşu, günümüz kadınlarında da ataerkiye karşı yeniden hayat bulur.
Hangi teknikleri ve malzemeleri tercih ediyorsunuz ? Desen ve fikir gelişim süreci için bilgi verir misiniz ?
Her tür tekniğe açığım. Şu an Tual üstü akrilik çalışıyorum. Tabii önce fikir, düşün süreci. En zorlu süreç diyebilirim. Ciddi bir birikim, araştırma, gözlem ve benim çok fazla sevdiğim, hatta bazen sonlanmış eserden çok içselleştirmiş olduğum eskiz aşaması.
Bu aşama aslında çoğunluk özel olarak ilgileneyim, gözlemleyeyim veya araştırayım şeklinde ilerlemiyor. Hayatımın doğal akışı zaten bu şekilde yürüyor ve bu akış sizde bir depo oluşturuyor; bu da ister istemez sizin beslendiğiniz maddi manevi her şeyi bir veri olarak kaydediyor.
Dolayısıyla bu depolanmış veriler sizin bir yerde ana sponsorunuz oluyor.
Dünya kadar eskiz yapıp hayata geçirmediğim çok çalışmam vardır .
Gerçi bu son seri için sadece bir kaç eskizle yola çıktım . Zira ne kadar çok eskiz yaparsam tabloya geçiş sürem o denli uzun sürüyor.
Dünyaya ait her şey aslında ilgi alanım.
Olumlu veya olumsuz her şey.
Sadece önceliğim kadınla ilişkilendirilmiş gerçeklikler, zorluklar, acılar ya da güzellikler olabiliyor.
Eserlerinizde gözlemlediğimiz belirgin bir ruh hali ya da atmosfer var. Bunu nasıl yakalıyorsunuz?
Öncelikle bir kadınım.
Kadın olarak doğmuşum.
Bu dünyadaki yerim bir kadın olarak varolmak.
Hem geriye dönerek hem bu günün içinde de kadının bulunduğu yerde yaşadıkları, yaşarken hissettikleri, kurduğu bağlar ve sembolik olarak bu bağların, hislerin, duyguların tüm kadınlarla ve kendimle bütünleşerek bir nevi dışavurumu.
Resimle ilişkiniz nasıl başladı?
Kendimi tanımaya başladığımda diyebilirim. İlkokulda dahi resim dersinde verilen bazı konuları soyut yaptığımı bilirim. Tabii o zamanlar soyut kavramını çözebilmiş olmasam da içsel bir dürtü ya da akışla kendiliğimden keyifle yapardım ve gündelik hayatta hep kafamdaki kurgularla ilerlediğimi de biliyorum.
Hangi teknikleri ve malzemeleri tercih ediyorsunuz; desen ve fikir gelişim süreci hakkında bilgi verir misiniz?
Her tür tekniğe açığım. Şu an tual üstü akrilik çalışıyorum.
Tabii önce fikir, düşün süreci; en zorlu süreç diyebilirim. Ciddi bir birikim, zaman zaman araştırma, gözlem ve benim çok fazla sevdiğim, hatta bazen sonlanmış eserden çok içselleştirmiş olduğum eskiz aşaması.
Gerçi son zamanlarda bir seri için bazen tek bir eskizle yola çıkıyorum.
Özel olarak esinlendiğim biri veya bir akım yok.
Ama çalışma tarzımda kübizm, sürrealizm, figürativizm gibi akımların karması oluşuyor gibi.
Bodrum’da bir sergiye katılıyorsunuz, Serginin ana teması nedir; sergide yer alan eserlerin üretim süreci ne kadar sürdü?
Bu çalışmalara belki de “İçsel Haritalar” gibi bakabiliriz. Kadının iç dünyasını birer harita gibi yüzüne taşıyan figüratif ve simgesel portrelerden oluşur. Her bir yüz, yalnızca duygu, hafıza ve sezgilerin katman katman işlenmiş bir izdüşümüdür. Gözlerin, izleyiciyle doğrudan temas kurmasını seviyorum. Kimi zaman bir kuş, kimi zaman bir kaplumbağa ya da kelebek figürüyle çevrelenen bu kadınlar, doğayla özdeşleşmiş, zamansız ve mekânsız ruhlar gibidir. Semboller, onların taşıdığı bilgeliğin, kırılganlığın ve dönüşümün izlerini taşır . Bu figürler konuşmaz ama suskunluklarında güçlü bir ses vardır: Kadınlığın, içgörünün ve evrensel aidiyetin sesleri de diyebiliriz.
Kadın kimliklerinin sembollerle bağ kurarak içselleştirilmiş bir sunumu diyebiliriz kısaca.
Sergideki eserler arasında kişisel olarak sizin için özel bir yeri olan bir parça var mı?
Evet bir göz ağrım var. İlk yaptığım çalışma. Bu parçaya çok daha yakın hissediyorum kendimi.
Nilgün Karatopraklı’nın kısaca sanat geçmişi:
1979-83 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunudur.
M.Ü Eğitim Fakültesi ”Pedagoji” sertifika programını bitirmiştir.
2008 Milan Domus Academy ” Creating Fashion Design” sertifika programını bitirmiştir.
1989-2019 yıllarında tekstil sektöründe çalışmış olup eş zamanlı olarak eğitmenlik yapmış. .Son yıllarda sanat çalışmalarına ağırlık vermiştir.

