DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

ETKİN YARGI

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
ETKİN YARGI

Ülkemizde yargı denilince aklımıza, bağımsızlık ve tarafsızlık kavramları gelmekte ve tartışmalar bunlar üzerinden yürütülmektedir. Aslında yargının nasıl işlediği konusunda kapsamlı bir değerlendirme yapabilmek için; verimliliği ve niteliği yanında, etkin olup olmadığı üzerinde de durulması gerekmektedir.

Etkin yargıyı kısaca, en kısa yoldan, en az giderle ve mümkün olan en kısa zamanda adalete ulaşma olarak tanımlayabiliriz.

Bizde sık sık, yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi, hızının artırılması, başvuruların kolaylaştırılması ve şekille boğulmaması, hukuk fakültelerindeki eğitimin niteliği ve süresi konuşulur; bu konularda komisyonlar kurulur, stratejiler belirlenir, açılımlar yapılır, raporlar ve yargı paketleri hazırlanır, kanunlar çıkarılır, tartışılır, makaleler ve tezler yazılır. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği uzmanları da, yargının etkinliği konusunda raporlar hazırlar, bu husus Avrupa Birliği  ülke (ilerleme) raporlarına girer.

Avrupalılar da bu konu üzerinde çalışmaktadırlar. Avrupa Konseyi yapısı içerisinde 2002 yılında Avrupa Adaletin Etkinliği Komisyonu (CEPEJ) kurulmuş, 2007 yılında da CEPEJ bünyesinde Yargıda Zaman Yönetimi Çalışma Grubu (SATURN Merkezi) oluşturulmuştur.

Etkin yargıdan söz edildiğinde, aklımıza ilk önce yargılama süresi gelmektedir. Süre konusu, aynı zamanda adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biridir. Anayasamız, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını, yargıya görev olarak vermiş; usul kanunlarımıza da bunun sağlanmasına yönelik hükümler konulmuştur. Makul süre kavramı, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da konu olmuş; Hâkimler ve Savcılar Kanununda yapılan bir düzenleme ile HSK’nın görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca yargıda hedef süreler belirlenmiştir.

Yargı, gecikmeye düşmeden zamanında karar veriyor ve kararları infaz ediliyorsa etkindir.

Şimdiye kadar yazdıklarımız, teoride kalan, ancak olması, yani pratiğe/uygulamaya aktarılması gereken hususlardır. Peki öyle midir?

Son günlerin güncel tartışmalarından biri, içki satışının yasaklanmasıdır. Başlangıçta İçişleri Bakanlığınca bu yasak konuldu mu konulmadı mı tartışmaları yapılmış, sonradan konulduğu anlaşılmış; bazı şehirlerimizin il hıfzıssıhha kurulları da yasaklama kararları vermiştir.

Bu konuda iptal davaları açılmış, Covid 19 salgını (pandemisi) nedeniyle getirilen yasaklamalar 17 Mayıs 2021 tarihinde sona ereceğinden, getirilen yasaklamanın açıkça hukuka aykırı olduğu, telafisi güç veya imkânsız zararların doğması koşullarının gerçekleştiği belirtilerek,  idarenin savunması alınmaksızın yürütmenin durdurulması kararı verilmesi istenmiştir.

İçişleri Bakanlığının pandemi nedeniyle yasak getiren genelge çıkarma yetkisi olmadığı gibi bu konuda içki satışını engelleyen kanuni bir düzenleme de bulunmamaktadır.

İdari Yargılama Usulü Kanunumuza göre, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabileceği hâlde, bugüne kadar karar verilmemiş bulunmaktadır. Keza ilgili mahkemenin, vereceği ara kararı ile savunma için kısa bir süre belirlemesi ve bunu en seri vasıta ile örneğin memur eliyle tebliğ etmesi de mümkündür.

Edindiğimiz bilgilere göre, idareye, savunmasını vermek üzere, 15 günlük süre verilmiştir.

Genel kanı, içki satışı yasaklamasının hiçbir yasal dayanağının olmadığı yolunda olduğu, ben de bu görüşe katıldığım hâlde; Danıştay ve idare mahkemelerinin, son uygulamalarına bakarak bu konuda iptal kararı ver(e)meyeceğini düşünüyorum. Ancak karar nasıl çıkarsa çıksın, yürütmenin durdurulması istemi ile ilgili olarak, gecikmeye düşülmeksizin olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi etkin yargının gereğidir. Çünkü yasaklamalar 17 Mayıs’ta sona ereceği için, bu tarihten sonra verilecek yürütmenin durdurulması kararının herhangi bir etkisi ve hukuki değeri olmayacaktır.

İşte günümüzde yargıya güvenin ciddi bir biçimde azalmasının nedenlerinden biri de, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının tartışılması yanında, etkinliğinin de arzulanan/beklenilen  düzeyde olmamasıdır. Çünkü geciken adalet, adalet değildir. Açılan davaların niteliğini gözetip, her türden etkileşim ya da duygusallığın dışında kalarak, mümkün olan en kısa sürede karar verebilme yetisini gösteremeyen yargının etkinliğinden söz edilemez.

Ben söyleyeceğimi söyledim. Siz ne diyorsunuz? Ülkemizdeki yargıya etkin diyebilir misiniz?

———-+———-

Güzel Sözler

Adalet, devletin amacıdır. James Madison

Doğru olan, haklı olandır. Alexander Pope

Adaletsizliği, adaletle yıkmak gerekir. Mahatma Gandhi

Siyaset mahkeme salonlarına girdiği anda, adalet oradan çıkmalıdır. François Guizot

YORUM YAP