DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

HAKKI BABA

Yayınlanma Tarihi : Google News
HAKKI BABA

İsmail Hakkı Tuşel’in, beklenmedik bir zamanda aramızdan ayrılması dost ve sevenlerini derinden sarstı. Çok eski arkadaşımdı. Sağdıçlarımdan biriydi. İkimiz de Çaybaşı çocuğuyduk ve aynı yaştaydık. Mahallelerimiz yakındı. Onlar, sonradan çarşıya yakın bir yere taşınmışlarsa da, arkadaşlığımız hep devam etmişti.

 Murat Germen İlkokulunda aynı yıl eğitime başladık. Aynı sınıftaydık. O yıllarda çok  hastalandığımdan, okula gidemediğim günler oluyordu. Hakkı, okul dönüşlerinde bizim eve uğrar, yapılanları ve öğretmenimizin verdiği ödevleri bana aktarırdı. Dördüncü sınıfta, öğretmen yokluğundan iki şube birleştirilip, yeni öğretmen geldiğinde öğrenciler bölününce, onunla ayrı düşmüştük.

 Ortaokulda tekrar birleştik. İkinci sınıfta aynı sırada oturduk.

Hakkı, pratik bir insandı. Resim ve el-ev işi derslerinde bana yardımcı olurdu.

Gençlik yıllarımızda da hep beraberdik. O İzmir’de eczacılık ve ben Ankara’da hukuk okuyordum. Manisa’da olduğumuz günlerde buluşup dolaşır, akşamüzerleri piyasa yapar; Karaköy’de rahmetli Muharrem Ağabeyin kahvehanesinde iddialı tavla oynar; park, sinema ve Manisaspor’un maçlarına  giderdik. Sık gittiğimiz yerlerden biri de, Fatih Parkındaki mini golf alanıydı. Hakkı, burada yapılan turnuvalarda dereceye girmişti.

Annesi Ayşe Teyze, insan canlısıydı. Babası Şakir Amca, terzi dükkanına gidip gelirken, evimizin önünden geçerdi. Benim de ağabeyim saydığım, ağabeyi Halil’in hukuku seçmemde rolü olmuştu.

Hakkı’nın hem anne, hem de baba tarafından dedelerinin, kentimizin tanınmış ve sevilen hocalarından olduğunu annem sık sık söylerdi. Hakkı da ailesi gibi inançlı bir insandı, ancak bağnaz değillerdi.

Bir gün toplu bir yemek sırasında, “Çatal-kaşık kullanmanın günah olduğu, elle yemek yenilmesi gerektiği!” söylenince; sakinliğiyle tanıdığımız Hakkı birden sinirlenerek, “Benim dedelerim hocadır. Onlar, çatal-kaşıkla yemek yemenin günah değil, tersine temizlik olduğunu söylerlerdi.” demiş ve tartışmayı bitirmişti.

Ortaokul birinci sınıfta ikimiz beden eğitimi dersinden ikmale kalmıştık. Ortaokul ve lisenin bir arada olduğu yıllardı. O zamanlar yetenek isteyen beden eğitimi, resim ve müzik derslerinden de sınıfta kalınırdı. İkimiz de beden eğitiminde  yetenekli değildik. Şimdi Şehzadeler Ortaokulu olan, eski lise binası girişine yakın, sonradan kesilen çam ağaçlarının altında masa kuran Sınav Kurulunda yer alan rahmetli öğretmenimiz Ali Perinçek, bize bazı hareketler yaptırmış, minderde takla attırmış, akabinde okulun bahçe giriş kapısına kadar koşup dönmemizi istemiş; ben soruyu yanlış anlayıp kapıya kadar koştuktan sonra durunca, dönüşte koşan Hakkı yarışı kazanmış; sonuçta o 6, ben 5 alarak bir üst sınıfa geçmiştik.

Çelebi bir insandı. Sakin tabiatlıydı. Kimseyi kırmaz, paylaşmasını bilirdi.

Sevdiklerine birinci iyelik (aitlik) zamiri ile seslenir, bana Suat’ım derdi.

İlk sigaramızı ve ilk içkimizi birlikte içmiştik. Para katışır, sigara alır, içtiğimizi içer, kalanını şimdi SİT (tescilli yapı) olan evimizin bodrumunda saklar, ertesi gün oradan alır, kalanını  içerdik. Ben, içki içmeyi sürdürürken, sigarayı erken terk etmiş; o ise, uzun yıllar sigara içmiş, içkiyi hacı olduğu 35 yaşından önce bırakmıştı.

Muzip tarafları vardı. Şaka yapmasını severdi. Bazı arkadaşlarımızı alttan alta, çaktırmadan iğneler, kırmadan işletirdi.

Eczacılıkta okurken, 1970’li yılların modası saçlarını uzatmıştı. Zaman zaman kızlara laf da atardı. Bir gün birlikte yürürken, mahalle komşumuz olan bir kıza bilmeden laf attı. “Hakkı, bu kız bizim mahalleden, keşke laf atmasaydın!” deyince, “Boş ver, kızlar laf atılmaktan hoşlanırlar!” cevabını vermiş; kızın annesi daha sonraki günlerde, kapı karşı komşusu olan süt anneme gelerek, “Oğlunuz kızıma laf atmış!” diyerek serzenişte bulununca; süt annem bana sormuş, ben de kem küm edip geçiştirmiştim.

Gerek Hakkı’nın, gerekse ortak arkadaşımız, sonradan birlikte çalıştığı sınıf, yurt ve oda arkadaşı olduğu Eczacı Yavuz Genit’in çok anlattığı olaylardan biri de, Eczacılık Fakültesinde  okurken, sık sık tekrarladıkları, ‘o hafta kimin daha az para harcayacağı?’ yarışmasıydı. Bu yarışmayı hep Hakkı kazanırmış. Bir keresinde lokantada yemek yerken, Hakkı’nın ısmarladığı kuru fasulyeye tuz dökeceğini bilen Yavuz, onun o yemeği yemeyip ikinci kez söyleyerek harcamalarını artırması için tuz şişesinin kapağını gevşetmiş; Hakkı tuz serperken şişenin kapağı açılmış, tamamı tabağa boşalmış; buna rağmen Hakkı, yeterli parası da olmadığından, tuzu temizleyip fasulyeyi yemiş ve yine yarışmayı kazanmış.

Aramızda ilk evlenen o olmuştu. Mahallemizin kızlarından, akrabası olan Ayşe ile evlenmişti. İlk çocuğunun ismini birlikte seçmiştik. Kızları olursa, ‘Tüzenur veya Tuğçe’ isimlerinden birini koymayı düşündüklerini söylemiş; bizim de görüşümüzü sormuştu. Bazı arkadaşlarımız ‘Tuğçe’ ismini, ben hukukçu olduğumdan, ‘adaletiyle ışık saçan, hukukun ışığı’ anlamına gelen, ‘Tüzenur’ ismini önermiştim. Kızları olunca, adını Tüzenur koymuşlardı. Eski Türk devletlerindeki hükümdarların başlarındaki güzel ve küçük tuğ anlamına gelen, cennette bulunan Tuğba ağacının dallarına denilen, güzellik ve zarafeti temsil eden Tuğçe ismini de, yine grubumuzdan olan Avukat Halim İnç kızına vermişti.

İkinci çocuğuna; babasının adı olan, ‘Şakir’ ismi yanında, kızı Tüzenur’la uyumlu olsun diye ‘Onur’ adını koymuştu.

Gölmarmara ve Gölpazarı Sağlık Merkezleri ile Kula Devlet ve Manisa Moris Şinasi Çocuk Hastanelerinde eczacı olarak görev yapmış; Manisa Eczacı Odasında Yönetim Kurulu Üyeliği, Saymanlık ve Nöbet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştu.

2019 yılının sonlarında Murat Germen İlkokulu 1964 mezunlarını bir araya getiren whatsApp grubunu oluşturanlardandı. Arkadaşlarımızla okul idaresini ziyaret etmişler, Mezunlar Defteri’nden resimlerimizi ve kayıtlarımızı bulmuş, bizi bir araya getirmişlerdi.

O, çevresinin ‘Hakkı Baba’sıydı. Yardımseverliği, anlayışlı ve özverili olmasıyla gerçek bir babaydı. Mütevazıydı. ‘Hayır’ demesini bilmeyenlerdendi. Gösterişi sevmezdi. Yurtseverdi. Kendisini tanıyanlarda iz bırakan, farkındalık yaratan bir kişiliğe sahipti; yaşama, anlam katanlardandı.

Genç sayılabilecek 35 yaşında iken konulan diyabet (şeker) teşhisini önceleri fazla önemsememiş, daha sonraları dikkate alarak yaşamını ona göre düzenlemişse de, bu hastalık onu yıpratmıştı.

Ani ölümü hepimizi üzdü. Ancak ölüm, tek hakikat. Hakkı, hayat yolculuğunu bitirdi, hakk’a yürüdü.

9 Aralık 2021 yaşadıkça unutamayacağımız, hep anımsayacağımız bir gün oldu.

O, benim ve sevenleri için bir arkadaştan öte gerçek bir dosttu. Hakkını helal et Hakkı…

Sözün özü: Her ölüm erkendir. Ancak her ölüm, kendimizi sorgulatır, yaşamımızla ilgili  bize bir şeyler katar, olgunlaştırır. Ne mutlu, geride hoş bir seda bırakanlara…

———-+———-

Güzel Sözler

Nasıl yaşayacağını öğrenirken, nasıl öleceğini öğreniyormuş insan. Leonardo da Vinci

Geride bıraktıklarımızın kalplerinde yaşamak, ölmemektir. Thomas Campbell

Hayata anlam veren ölümdür. Morgan Scott Peck

Ölüm, her şeyi eşit yapar. Seneca

YORUM YAP