
Format Haber Sitesinde yayımlanan 30 Temmuz 2024 tarihli ‘Kırmızı Pazartesi (1)’(1), 27 Kasım 2024 günlü ‘Kırmızı Pazartesi (2)-Tehlike Kapıda’(2) ve 08 Ocak 2025 tarihli ‘Kırmızı Pazartesi (3)-Manisa’nın Tabutuna Son Çiviyi Çakmak’(3) başlıklı yazılarımızda, “Manisa’nın sanayiye doyduğunu, Gediz Havzası ve Ovası’nın büyük zarar gördüğünü, tarım topraklarımızın ve suyumuzun azaldığını, ileride beslenme ve su sorunları yaşayabileceğimizi; Çinli otomotiv firmasının yapacağı yatırımın ileriye dönük tehlikeler yaratacağını; bu yatırımın yapılması için Çinlilere her türlü kolaylığın gösterildiğini, Çin’den gelecek işçilere bugüne kadar Türk işçilerine verilmeyen olanakların sunulduğunu, bunlara karşı çıkılması gerektiğini” belirtmiştik.
Bu seriyi, ‘Kırmızı Pazartesi-4’ başlıklı yazımızla sürdürüyoruz.
‘Kırmızı Pazartesi’ başlıklı yazılarımdaki düşüncelerime katılan çok sayıda kişi yanında, karşı olanlar da var. Bu yazımda, yapılan eleştirilere de yanıt vereceğim.
Bazı arkadaşlar, Manisa OSB kurulurken niye karşı çıkmadığımı soruyorlar? Ben 1970 yılında 17 yaşında iken öğrenimim için Manisa’dan ayrıldım. Yüksek öğrenimim sırasında yaz tatilleri, mezuniyetimden sonra yaklaşık bir buçuk yıl süren hâkim adaylığı stajım ve yaptığım görevler sırasında da izinlerim dışında, emekli olduğum 2016 yılı ortalarına kadar Manisa’da uzun süreli kalamadım. Çok gelişmeden haberim bile olmuyordu. 2005 yılından itibaren, Manisa Pamuklu Mensucat A.Ş.’deki kamu hisselerinin özelleştirilmesi süreci ve sonrasında, Manisa’nın sorunları ile ilgilenmeye başladım.
Şahsıma yöneltilen sanayileşme karşıtlığı iddiasını kabul etmem mümkün değil. Benim kuşağım, ülkemizde sadece ambalaj, gazoz ve montaj sanayisinin değil; ağır sanayinin kurulması için mücadele eden ve bedel ödeyen bir kuşak. Ancak bugün Manisa’da olduğu gibi çevreyi kirleten, tehlike saçan, arıtması olmayan ve yaptıklarından sorumluluk duymayan bir sanayiyi; geçmişte de kabul etmedim, bugün de etmiyorum.
Manisa OSB kurulduğunda çocuktum. Aklım ermeye başladıktan sonra da Manisa’nın istiap haddini (kapasitesini) aşıncaya kadar genişlemesine karşı değildim. Gelinen aşamada, genişlemenin sürdürülmesi ve yeni OSB’ler kurulmasının kesinlikle yanlış olduğunu, hatta gecikildiğini düşünüyorum. Bu konuda kafa yoran çok kişi de aynı kanaati taşımaktadır. Manisa OSB’nin gelişmesinde büyük emeği ve katkısı olan rahmetli Bülent Koşmaz da sohbetlerimizde, “büyümenin kente zarar verdiğini ve belli bir noktada durdurulması gerektiğini” defalarca ifade etmiştir.
Hele hele Manisa büyükşehir olmadan önce mevcut belde belediyelerinin, sanayi alanı kurmalarına kesinlikle karşıydım. Sadece Muradiye’nin değil, önümüzdeki yıllarda kapatılan diğer belde belediyelerinin kurduğu sanayi alanlarının da, canlandırılarak büyütülmelerinin Manisa’mız için büyük bir sorun olacağı endişesini taşıyorum.
Manisa merkez ilçelerinin sağlıklı değil, hormonlu olarak büyümesinin karşısındayım. OSB’lerin sayılarının artması ve büyümelerinin, kentimizin demografik, ekonomik ve mekansal yapısını doğrudan ve olumsuz etkileyen çok boyutlu bir karar olduğunu, bu değişikliklerin kentin büyük ova ile ilişkisini, ‘tarım arazilerinin tarımsal üretim amaçlı korunması’ ilkesi ile çelişecek şekilde etkilediğini ve kamu yararına aykırılık oluşturduğunu önceki yazılarımda açıkladım.
Muradiye OSB’nin arıtma tesisi yapmadan genişlemesini, mevcut yerinde değil, Gediz’in kenarında arıtma tesisi kurmak istemesini ve evsel atıkların OSB kaynaklı atıklar ile aynı kefede değerlendirilmesini doğru bulmuyorum.
Yanlıştan dönülmesi erdemdir; sürdürülmesi değil. Çünkü iki yanlış bir doğru yapmaz.
* * *
Her yönetim, uygulamaları ile değerlendirilir. Bu uygulamalar özellikle kriz dönemlerinde önem kazanır. Ülkemiz büyük bir kriz içerisinde. Bunu aşmak için çıkış yolları aranıyor. Bunlardan biri de yabancı yatırımlar. Tekrar ediyorum; Bazı çekincelerim olmakla birlikte; ülkemiz yararına olması, incelenmesi, irdelenmesi ve denetlenmesi kaydıyla yabancı yatırımlara karşı değilim.
Karşı olduğum hususlardan biri, yaptığımız dış borçlanmalar karşılığında bazı ülkelere ödün vermemiz; yerli ve milli yatırımlarımızı, gelecek yatırımlar için feda etmemiz. Örneğin TOGG’u, Çinli Otomotiv firmasının yapacağı yatırıma feda etmemiz gibi.
Yine, başlangıçta Çin’den geleceği söylenen 2500-3000 işçinin, daha sonra gelecekler ve aileleriyle birlikte sayılarının 50.000’e ulaşması, Çin sokağı ve Çin mahallesi kurulması; bunlar için de özel imar planlarının yapılması, kabul edemediğim diğer bir gerçeklik.
Hele hele, Doğu Türkistan Sincan Özerk Uygur Bölgesinde Uygur Türklerine her türlü mezalimi yapan, toplama kampı adı altında hapishaneler kuran, insanları potansiyel suçlu görerek mahkemesiz ve yargısız şiddetten arındırma merkezlerinde eğittiklerini söyleyen bir ülkeye ve onun vatandaşlarına bu ayrıcalıkların tanınması kabul edilebilir bir şey değil.
Ülkemiz, neoliberal politikalar, denetimsizlik ve rant odaklı plan ve projeler yüzünden büyük bir risk altında.
Tarihi, mitolojik ve kutsal bir kent olan Manisa’mız için felaket kapıda.
Üzücü olan da; ana muhalefet partisinin ve yerel yönetimlerin, bu tür çarpık sanayileşme ve kentleşmeyi yaratan merkezi idareyi destekleyici tutum ve uygulamalar içerisinde olmaları.
Mücadelemiz sürecek ve ‘Kırmızı Pazartesi’ başlıklı yazılarımız devam edecek.
(1) https://www.formathaber.com/kirmizi-pazartesi-25468/
(2) https://www.formathaber.com/kirmizi-pazartesi-2-tehlike-kapida-29211/
(3) https://www.formathaber.com/kirmizi-pazartesi-3-manisanin-tabutuna-son-civiyi-cakmak-29930/
https://www.formathaber.com/kirmizi-pazartesi-25468/
———+———
Güzel Sözler
Vicdan, insanın içindeki Tanrı’dır. Victor Hugo
Onların kendi Tanrısı vardı; bu yüzden her şey onlara mubahtı. Slavoj Zizek
Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe, daha çok azarlar. Tolstoy
Suçu açığa çıkarmak suç olarak kabul ediliyorsa, suçlular tarafından yönetiliyorsunuz demektir. Edward Snowden