DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

“Biyorezonans: Geleceğin Tedavi Yöntemi mi?”

Yayınlanma Tarihi : Google News
“Biyorezonans: Geleceğin Tedavi Yöntemi mi?”

Biyorezonans, son yıllarda hem hastalar hem de uzmanlar arasında giderek daha fazla ilgi görüyor. Vücudun frekanslarını esas alan bu yöntem, klasik tedavilere tamamlayıcı bir yaklaşım sunuyor. Peki, biyorezonans gerçekten geleceğin tedavi yöntemi olabilir mi? Konuyla ilgili olarak Dr. Mazhar Eserdağ ile Osman Özbaş röportaj yaptı.

Osman Özbaş:

Öncelikle vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Mazhar Eserdağ:

Ben teşekkür ederim.
Aslen Manisalıyım. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum, uzmanlık eğitimimi Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladım ve Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanıyım. Mesleğimin ilk yıllarında kamuda görev yaptım; bu süreçte hastane hekimliği dışında Manisa il Sağlık İdari Hizmetleri Başkanlığı, Manisa Devlet Hastanesi Başhekimliği gibi idari görevler de üstlendim.
2012 yılından itibaren Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) alanına, özellikle Akupunktur ve Hipnoz’a ilgi duymaya başladım. Sağlık Bakanlığı onaylı GETAT eğitimlerini tamamlayarak bu alanda yetkinlik kazandım. 2015 yılında, Avrupa Cinsel Tıp Derneği’nden (ESSM) cinsel tıp alanında eğitim alarak yeterlik belgesi kazandım. Bu alandaki bilgi birikimim, bütüncül sağlık yaklaşımımı daha da derinleştirdi.
GETAT alanına daha fazla odaklanabilmek adına yaklaşık 10 yıl önce kamudan ayrılarak İzmir Alsancak’ta kendi özel muayenehanemi açtım. Burada özellikle GETAT uygulamaları üzerine çalışıyorum.
Son yıllarda çalışma alanıma Biyorezonans’ı da ekledim. Bu alandaki bilimsel çalışmaların artması ve ortaya çıkan sonuçlar beni oldukça heyecanlandırıyor. Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanlık alanımla da örtüşen konulara; sigarayı bırakma, hayatın olağan akışında bazen kontrol etmekte zorlandığımız iş, ev ve sınav, kaygıları, Alerjik durumlar ve Wellnes olarak tanımlayabileceğim sağlıklı uyku ve beslenme, stresle baş etme, gibi hem fiziksel hem de zihinsel iyilik haline yönelik çalışmalarıma Biyorezonans’ı entegre ederek devam ediyorum.”

Osman Özbaş:

Biyorezonans terapisi nedir? Kısaca açıklayabilir misiniz?

Mazhar Eserdağ:

Vücudumuz karmaşık bir elektriksel ileti ağına sahiptir ve her organımız ile her hücremiz kendine özgü elektromanyetik frekanslar üretir. Hücreler arası madde alışverişinde bu husus çok önemlidir. Sağlıklı bir vücutta bu frekanslar dengelidir; ancak bazı sağlık sorunları ortaya çıktığında bu frekanslarda düzensizlikler meydana gelebilir. Biyorezonans cihazları bu düzensizlikleri, bozuk frekansları tespit ederek ters sinyallerle dengelemeye ve düzenlemeye çalışır.

OÖ:
Biyorezonans terapisinin tarihçesinden biraz bahsedebilir misiniz? Bu yöntemin kökeni nereye dayanıyor?

ME:
Tabii. Biyorezonans terapisi 1970’li yılların sonlarında Almanya’da tıp doktoru olan Dr. Franz Morell tarafından Elektrik Mühendisi olan damadı Erich Rasche ile birlikte esasen alerji tedavilerinde kullanılmak üzere geliştirilmiştir. Ortaya çıkan bu teknolojiye “MORA terapisi” adı verildi—bu ad, Morell ve Rasche’nin soyadlarının ilk hecelerinden oluşur.

Dr. Morell’in geliştirdiği bu sistem, Almanya başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde ilgi gördü, zamanla yazılımlarla güçlendirildi ve kronik ağrı tedavisinden alerji yönetimine, sindirim sistemi rahatsızlıklarından kilo kontrolüne kadar pek çok alanda kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde sigara bırakma, stres yönetimi ve cinsel işlev bozuklukları gibi konularda da biyorezonans tedavisinin yaygın olarak tercih edildiği görülmektedir. Bilimsel çevrelerde konu hakkında farklı görüşler bulunsa da birçok hasta ve terapist tarafından olumlu sonuçlar bildirilmektedir.

İzmir (Alsancak) kliniğimizde biyorezonans tedavilerini profesyonel bir şekilde uygulamaktayız.

OÖ:

Peki bu yöntem hangi hastalıklarda ya da rahatsızlıklarda uygulanıyor?

ME:

Oldukça geniş bir yelpazede kullanıyoruz. Alerjiler, migren, kronik yorgunluk, stres, sigara bırakma desteği, bağırsak problemleri, bazı hormonal dengesizlikler gibi birçok durumda olumlu sonuçlar alabiliyoruz. Özellikle klasik tıpta çözüm bulmakta zorlanılan kronik rahatsızlıklarda etkili olabiliyor.

OÖ:

Biyorezonans çok bilinen bir yöntem değil. Bu yöntemin bilimsel altyapısı ve güvenilirliği hakkında ne söylersiniz?

ME:

Biyorezonans kuantum enerji temelli bir yöntemdir. Kuantum maddenin enerji ile etkileşimini inceleyen fiziğin bir dalıdır. Kuantum fiziğine göre kâinatta var olan her şey enerjidir ve kendine ait bir frekansı vardır. Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde biyorezonans cihazları hastalık etkenlerinin tespiti ve terapi amacıyla kullanılmaktadır.

Biyorezonans, henüz klasik tıp camiası tarafından tam anlamıyla kabul görmüş bir yöntem değil. Ancak Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde uzun süredir uygulanıyor ve klinik deneyimlerle destekleniyor. Kullandığımız cihaz Bicom Optima: CE belgeli ve uluslararası standartlara uygun, Avrupa’da ve Sağlık Bakanlığımız Tıbbi Cihazlar kategorisindedir. Yöntem, tamamlayıcı bir tedavi olarak düşünülmeli. Asla klasik tedavilerin yerine geçmesi önerilmez, ama destekleyici olarak çok fayda sağlayabilir.

OÖ:

Kimler biyorezonans yaptırabilir? Herkese uygun mu?

ME:

Genel olarak birçok kişi bu yöntemden faydalanabilir. Ancak hamilelerde, kalp pili taşıyanlarda veya epilepsi gibi nörolojik hastalığı olanlarda dikkatli olunmalı, bazen uygulanmaması gerekebilir. Seans öncesi mutlaka detaylı bir danışmanlık yapılır zaten.

OÖ:

Peki, biyorezonans terapisi pratikte nasıl uygulanıyor? Hastalar neyle karşılaşıyor, cihaz nasıl çalışıyor?

ME:

Biyorezonans terapisi non-invaziv bir yöntemdir. Yani uygulama sırasında hastada herhangi bir ağrı ya da acıya neden olmaz. Seanslar özel bir biyorezonans cihazı ile gerçekleştirilir. Bu cihaz, vücudun frekans bilgilerini alma ve geri gönderme özelliğine sahiptir.

İlk seansta detaylı bir muayene ve analiz yapılır ve hastanın tedaviye uygunluğu değerlendirilir, ihtiyacına göre bir tedavi planı oluşturulur. Hastanın eline, ayağına ya da sırtına yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla vücuttaki elektromanyetik dalgalar okunur. Ardından cihaz, bu frekansları analiz eder ve vücutta dengesizlik oluşturan ‘bozulmuş’ frekansları filtreleyerek, düzenlenmiş ters frekansları vücuda geri yollar. Amaç, vücudun doğal iyileşme mekanizmasını desteklemektir.

OÖ:

Peki bir seans ne kadar sürüyor? Kaç seans gerekir?

ME:

Bir seans genellikle 50-60 dakika sürer. Örneğin sigara bırakmak isteyen bir birey için 1-3 seans yeterli olabilirken, kronik bir rahatsızlığı olan kişi için 8-10 seanslık bir süreç gerekebilir. Genellikle haftada 1 seans uygulanır ama bazen ihtiyaca göre daha sık da olabilir. İlk 3 seansta vücudun verdiği tepkiye göre süreci şekillendiriyoruz.

OÖ:

Tedavi sırasında kişi bir şey hissediyor mu?

ME:

Hayır, genellikle hiçbir şey hissedilmez. Bazı kişiler seans sırasında hafif bir gevşeme, ısınma ya da hafif titreşim hissi yaşayabilir ama bu oldukça nadirdir. Seans sonrası da herhangi bir iyileşme krizi ya da yan etki beklenmez.

OÖ:

Peki bu yöntemi tercih eden hastalarınızdan nasıl geri bildirimler alıyorsunuz?

ME:

Özellikle alerji, sigara bırakma, baş ağrısı ve stres kaynaklı problemler için gelen hastalarımın büyük bir kısmı olumlu sonuçlar bildiriyor. Elbette her yöntemde olduğu gibi burada da bireysel farklılıklar var. Ancak doğru seçilmiş hastalarda, deneyimli kişilerce uygulandığında ve iyi bir cihaz ile etkinliğinin de iyi olduğunu söyleyebiliriz.

OÖ:

Son olarak halkımıza bu konuda ne söylemek istersiniz?

ME:

Biyorezonans, modern tıbbın yanında tamamlayıcı bir destek olarak değerlendirilmeli. Amacımız insanları bilinçlendirmek ve farklı, yan etkisiz alternatifler sunmak. Tıbbi etik kurallar çerçevesinde, bilimsel gelişmeleri takip ederek, her hastaya en uygun yaklaşımı sunmak ya da rehberlik etmek bizim önceliğimiz.

OÖ: Röportaj için teşekkür ederim.

YORUM YAP