Osmaniye il merkezine 33 km uzaklıkta Karatepe’deyiz; burası bir açık hava müzesi; tam adı, Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi. Bu müzenin dünya tarihinin seyrini değiştirecek buluntulara sahip olduğunu duyduk; şimdi gözlerimizle tanık olacağız; heyecanlıyız…
Dağları tepeleri tırmanarak ilerliyoruz. Etrafımız zengin bitki örtüsüyle sarılı, doğa olağanüstü güzel.
Aşağımızda Aslantaş Baraj Gölü var. Karşı ki tepede yeni arkeolojik kazılar da yapılıyor ama bizi merakta bırakan esrarın kapısını burada aralayacağız. Önce bazalt taş bloklar görünüyor, içeride, nöbetçi kulübelerinin yer aldığı odalar var, sağlı-sollu… Burası Hititlerin sınır karakolu; MÖ. 13. Yüzyılda imzalanan tarihin bilinen ilk yazılı anlaşmasının tarafı olan Hititlerin Mezopotamya’ya açılan kapısı.
Hititler denilince daha çok Kadeş Anlaşması, yani Mısır Firavunu 2. Ramses ile Hitit Kralı 3. Hattuşili arasında imzalanan anlaşma akla gelir. Elbette bu Krallığın merkezi itibariyle Çorum-Hattuşa öne çıkmıştır; kazılarda müthiş eserler, çivi yazılı tabletler ve idari yapı itibariyle Hitit Krallığı’na ilişkin önemli bilgiler bulunmuştur.
İncelemelerimizi sürdürüyoruz; rölyefleri takip ederken Hititlerin ele geçirdikleri ülkelerin tanrılarına nasıl sahip çıktıklarını anlatan sahneler karşılıyor bizi; taş kabartmalar bunlar, o günün yaşayışını sergileyen figürler sıralanıyor. Hitit tanrılarını görüyoruz; yeni bazalt bloklarda fethedilen ülkelerin tanrılarını da kendi inançlarına kabul etmişler. Açık hava müzesinde tarihin önemli bir anahtarına sahip birbuluntu var: İşte bu Finike (çivi) ve Hitit hiyeroglif yazılarının olduğu kilit taşı.
Okuyucularımızı merakta bırakma pahasına illa ki gidin görün burayı diyoruz.
İnanın Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi’nde Hattuşa’ dakilerden daha fazla zengin kültürel miras var.
Burası Hititlerin bir uç sınır kalesi, buradaki kalenin odalarında yer alan rölyeflerde askerlerin miğferleri, tamamen Yunan Helenistik dönemdeki askerlerin giydiği miğferlerle özdeşleşiyor.
Araştırmalarımızı sürdürürken refakatçilerimiz ve dostlarımızla konuşuyoruz;
Yani Yunan Helenistik dönemdeki askerlerin giydiği miğferlerin daha önce Hititler tarafından kullanıldığını mı anlıyoruz burada?
Evet, çok büyük benzerlikler var, Anadolu’da Hititlerden alınmış bunlar; ama yalnız bu değil, bir de tanrıları alarak Apollon, Artemis tamamen Hitit tanrıları daha sonra Yunana çevriliyor.
‘Çok ilginç..Yunanlılardan daha öncesinde ve onları etkileyen fakat tarih sahnesinde bu bağlantıyı dikkate almadan tek başına bir Yunan Medeniyeti üzerinden Avrupa Kültürünün temellerini okumak yanlış o zaman?’
Elbette. Yunanlıların tanrı olarak adlandırdığı birçok örnekler daha önce Hititler’de var; örneğin Apollon’un küçüklüğünü gösteren bir rölyef de var Karatepe müzesinde, ancak adı Hitit’ de Apollon değil, aslında etkilenmekle de kalmıyor, o onun tanrısını alıyor kendi bir isim koyuyor, daha sonra Roma’ya geçiş yapıyor. Yani medeniyetler hem Anadolu’da doğuyor- Mezopotamya’da doğuyor; Avrupalılar da alıyor buralardan, daha da‘estetize’ ediyorlar.. Bu da onun güzel bir kanıtı.
Son olarak şunu söyleyeyim; Osmaniye’deki Hitit buluntuları, Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi’ndeki Hitit mirası, dünya kültür tarihi açısından çok-çok önemli bilgilere kaynaklık ediyor… Ve maalesef bölge yalnız turistlik açıdan değil, bundan daha da önemlisi entelektüel çevrelerde dahi yeterince bilinmiyor.
Osmaniye’ye gidin, özellikle Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi’ ni gezin…
Kaynak: Osman Özbaş’ tan gezi izlenimleri: HİTİTLERİN MEZOPOTAMYA’YA AÇILAN KAPISI: Karatepe-Aslantaş