DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

MARS GEZEGENİNE YOLCULUK

Yayınlanma Tarihi : Google News
MARS GEZEGENİNE YOLCULUK

NASA’nın Perseverance keşif aracının kamerası, Jezero kraterinde daha önce hiç görülmemiş, gizemli bir beyaz taş görüntülemiş. Bu taş, yaklaşık 45 santimetre genişliğinde ve 35 santimetre yüksekliğinde ve bilim insanları taşın kökenini ve Mars’ın geçmişine dair nasıl ipuçları verebileceğini merak ediyor.

Bu haber formathaber’ de yer aldı. (https://www.formathaber.com/marsta-gizemli-beyaz-tas-bulundu-nasil-geldigi-bilinmiyor-23832/)

Beyaz taş, Perseverance’ın kraterdeki kaya oluşumlarını inceleyen Navcam kamerası tarafından görüntülendi.

Bizim konumuz bu beyaz taş değil; Mars’ ta ne olup-bittiğiyle de ilgili değil; işin araştırma tekniğine biraz değinmek istiyoruz.

Biliyorsunuz , Temmuz 2020’de Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Mars’a gönderdiği Perseverance (Azim) Jezero Krateri’ne indi. Mars’ta yaşamın izlerini aramak üzere gönderilen Perseverance uzay aracı, Mars yüzeyine 7 aylık yolculuk sonrası başarıyla iniş yaptı.

Bu sürece gelinceye kadar Mars gezegenindeki yaşam şartlarına dair ayrıntılı çalışmalar yapıldı. Araştırmalar gezegende su bulma çabalarına yoğunlaşıyor.

Bakın bu gelişme nasıl yaşanıyor?..

Önce NASA’ nın gönderdiği araştırma uydusu fotoğraflar çekiyor, toprak örnekleri alıyor, hava bileşenlerini çözümlemeye çalışıyor ve sonuçları, kendi otomatik küçük laboratuvarından sinyallerle dünyaya gönderiyor.

Ancak bu son bilgilerinden önce, yaklaşık on yıl öncesinde de bilim adamlarının bir ‘Mars Yaşam Öyküsü’ vardı. Bu, gezegende yapılan bir analize dayalı değil, aksine Dünya da bulunan bir göktaşının incelenmesiyle elde edilen bir tahmin.

Söylendiğine göre Mars’a çarpan büyük bir asteroidin ardından uzaya fırlayan kayaların biri dünyaya düşmüş. –tabii bu arada milyonlarca süre geçti;-

Bu taşın üzerinde yapılan incelemede Mars’ın ince atmosferindeki havanın yüzeyindeki suyla etkilenişim içinde olduğu görülmüş; zerrelerin içlerindeki ağır ve hafif iki tür hidrojen arasındaki oran, suyun yüzeye çıktığını ve buharlaştığını kanıtlıyormuş.

İşte bu tez ile Mars’a yolculuk düşüncesi daha bir heyecan kazandı.

Çünkü bir yaşam alanının oluşabilmesi için eko-sistem’in döngüsü önemli…

Peki burada eko-sistem ne anlama geliyor?

Önce su molekülü bulundu diyelim… Sonra buhar olup atmosferi kalınlaştıracak, atmosferde koruyucu kalkan olacak; içeride yağmurlar-fırtınalar kopacak; kayalar tozlaşıp birikecek, üst üste yığılacak, toprak olacak; mineraller karışacak, tohum olacak; milyarca ve milyarlarca ihtimaller mükemmel bir şekilde kesişecek; atomlar farklı mineralleriyle zenginleşerek hücre çekirdeklerini oluşturacak; foto-senteze başlayacak, oksijen üretecek!…

Oohhooooo.

Ve tüm bu olup bitenlerden sonra basit canlılar organizmalar üreyecek.

Ne zaman?.. Dünyanın yaşına oranladığında yüzde, sıfır nokta bir zaman diliminde; yani milyarlar ve milyarlarca yıl sonra; toplasan toplasan, neredeyse dünyanın yüzde doksan beşinden daha da az bir süre kapsayan minicik diliminde! Ardında insanoğlunun ayak izleri görülecek.

Çok değil, son elli bin yılda!

Bir de insanın yaşını düşünün. Hadi dahi diyelim ki yüzyıl yaşadık!Çok mu?…

Oysa dünyanın upuzun varoluşundan bu yana, göz açıp kapayacak kadar bir ‘an’ boyutu bu.

Tıpkı su sineği gibi; o, bizim hayatımızın bir gününde yaşar ve ölür.

Çünkü her canlıya biçilen ömür biraz da farklı bir ‘zaman’ algısıdır.

Bu kadar uzun bir giriş yazısını neden yazdık?

Perseverance (Azim) uydusunun Mars’tan gönderdiği ilk görüntüler kadar ilk mesaj da tarihe geçti:

İlk mesajı: “Selam, Dünya! Sonsuz evime ilk bakışım”oldu.

İnsanlığın yerküreden gökyüzüne bakışlarını çevirmesi önemli bir tarih kavşağını işaret ediyor.

Bakın Mars’a ve uzay araştırmalarına kafa yoran insanoğlunun yaptığı işlerin bir karşılığı var:

Yaptığınız mekanik donanım, uzun yol yakıt tepkimesi, haberleşme sistemleri, doğanın mekaniğine uyuyor mu uymuyor mu; yani işe yarıyor mu?

Bilimsel kafa böyle bir anlayışla gelişiyor.

Yani demek istediğimiz doğa ekosistem yanında insanın düşünce biçimi arasında bir ‘diyalektlik’ var. Bir neden-sonuç var.

Bu süreçte biz, zaman ve hayat üzerine düşünürken, doğadaki dengenin ne kadar karmaşık ve sistemli yürüdüğünü anlamaya çalışırız.

Bu çabaların karşılığı ‘bilim’ dir…

Bilim sadece bir teori değil, günlük yaşayışımızın her alanında da var. Mesela;

Dere yataklarına ev kurarsan şöyle olur… Sel alır götürür. (Özellikle Kuzey Karadeniz yolunu planlayanlara saygılar!).. Ya da motor geliştiremezsen tankı hareket ettiremezsin; mercek optimizasyonunda derecelendirmen zayıfsa nokta koordinat belirleyemezsin.

Sadece teknik konular değil, mesela mutfak yağları, deterjanları, evsel çöp ve çinko atıklarını orta yere saçarsan toprak paslanır.

Endüstrideki geri dönüşüm uygulamalarını yapmazsan, çevre kirlenir; naylon veya pil gibi atıklar yüzyıllarca suda kalır, mikro-organizmlar hava alamaz… vb.

Demem o ki,

Allah insana ‘aklınızı kullanmıyor musunuz!’ diyor…

Uyarıyor. Bu dünyanın havası suyu Mars’ tan daha az önemli değil. Bakın tercih hakkımız var;

İşte bu nedenle bizler zihni enerjimizi bilim adamlarının yetiştirilmesine, irfanın yükseltilmesine, eğitim kalitesinin arttırılmasına harcasak; özgür düşünceli bireyler yetiştirilmesine çalışsak, doğanın çevrenin eko-sistemine olumlu yaklaşsak, suyu kirletmesek, toprağı beslesek…

Diğer canlılara saygı duysak… Ve insan olsak!

Dünyada milyarlarca yoksul, aç açıktaki insanın derdine çare arasak… Biraz düşünsek;

Yok mezhep farklılığıymış, hele ki nüsuh-ritüellere boğulmuş şekilcilikle inançları düşmanlığa dönüştürmesek. Biraz aklı işletsek; mesela bir zamanlar meleklerin bacaklarını gözleniyor diye teleskop zinhar günahtı; o dönem Avrupa’sında yemekten önce eller yıkanmadığı ya da etler bozulduğu için tifüs öyle yaygındı ki…

Bugün yerkürede onbeş milyon insan açlık sınırında; tok’lara ne gam!

Oysa İnsanlık bir ailedir. Böyle düşünsek daha faydalı olmaz mıyız?..

Öyle ki yüzyıllar sonra velev ki Mars’taki bir kolonide yerleşim olduğunda, yaşlılar gençlere bugünleri anlatırlarken;

‘Gezegeni kirlettiler; birbirlerinin yaşam haklarına bile saygı duymadılar, doğayı ve eko-sistemi umursamadılar; vahşi ve aptal insanlardı!..’

Dedirtmesek!

Osman Özbaş

YORUM YAP