DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Seyhan Çağlar Emen ile Türk-Ermeni İlişkileri ve Tehcir Kanununu Konuştuk

Yayınlanma Tarihi : Google News
Seyhan Çağlar Emen ile Türk-Ermeni İlişkileri ve Tehcir Kanununu Konuştuk

Seyhan Çağlar Emen ‘Tarih Boyunca Türk-Ermeni İlişkileri Tehcir Kanunu’ üzerine bir çalışma yapıyor. (Seyhan Çağlar Emen biyoğrafisi aşağıda) Bu çalışmayla ilgili Osman Özbaş kendileriyle bir röportaj yaptı.

Seyhan Hocam ‘Tarih Boyunca Türk-Ermeni İlişkileri Tehcir Kanunun 110. Yıldönümü’ üzerine kitap taslağınızı okudum, değerli bir çalışma, umarım kısa sürede yayınlanır. Bu röportajımızda size konuyla ilgili bazı sorularımız olarak. Öncelikle Osmanlı tebaası içinde yer alan Ermeniler ile neler söylersiniz?

Ermeni halkına Osmanlı’da Tebaa-ı  Sadıka denirdi, yüzyıllardır beraber yaşadık. Hristiyan bir azınlık olan Ermeniler, kendi dini liderleri aracılığıyla belirli bir özerklikle yönetiliyorlardı. Üstelik Osmanlı Devletinde kendilerine bürokraside, ekonomik alanlarda, sanat ve ticarette her türlü imkanlar sağlanmış ve Osmanlı ülkesinde en zengin azınlık durumuna gelmişlerdi. Düşman oldukları ve öldürmeye çalıştıkları ve Kızıl Sultan dedikleri Türk padişahı Sultan Abdülhamit’in bile danışmanları, petrol, finans, hariciye, tıp v.s. temsilcilerinin çoğu Ermeni vatandaşlarımız idi. Ta ki 1850’li yıllara kadar…

1850 Yılları neden Ermeni Osmanlı konusunda bir milat sayılıyor?

Baştan söylemeliyim ki Ermeni halkı diyerek burada genelleme yapmakla birlikte ne hepsi düşmanlık etti ne de Türklerle hepsi kötü oldu; ancak bu mesele, özellikle 19. yüzyılın sonlarından başlayarak, Osmanlı’nın dağılma süreciyle birlikte daha belirgin hale geldi. 1850’li yıllardan itibaren Rusya, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Avrupalı devletler tarafından Osmanlı Devletini parçalamak ve tarih sahnesinden yok etmek amacıyla bir araç olarak kullanıldı. 1890 ve 1915 yılları arasında yabancı ülkelerden vatanımıza gönderilen özel eğitim görmüş Ermeni komiteci caniler ile lejyonerler yüz binlerce masum insanımızı katletmişlerdir. Bu olaylardan sadece Türkler değil masum Ermeni vatandaşlarımız da zarar görmüştür. Amaç Ermenilere özgürlük ve bağımsızlık vermek değil  Orta Doğu’yu ele geçirerek yer altı ve yer üstü kaynaklara sahip olmak ve sömürge düzenini devam ettirmekti. Sömürgeci devletler, görünüşte Ermenilere dini sebeplerle sahip çıkıyorlar ve hamilik rolü oynuyorlardı. Ermeni komiteciler, katliam ve isyanlar sonunda bir milyondan fazla Müslüman’ı  ve Kürt ayırımı yapmadan hatta Doğu Anadolu’da yaşayan 500 kadar Musevi vatandaşımızı da katletmişler, insanlık tarihinin kaydettiği en feci ve insanlık dışı muamelede bulunmuşlardır.

Bu arada Seyhan Ağabey herkesin geçmişle hesaplaşmalarında genelleme yaparken biraz hassas olmalıyız değil mi, insanların din dil ırk mezhep farklarına saygı duyup birarada yaşamak arzusunu vatandaşlık bağıyla temsil eden Ermeni kökenli vatandaşlarımızı rencide etmemek gerekir.

Doğru, zaten bunu özellikle vurguluyorum. Masum, suçsuz ve günahsız olup Türk devletine ve milletine gönülden bağlı, yasalarımıza uygun hareket eden Ermeni vatandaşlarımızı rencide etmek istemem. En karanlık günlerimizde yanımızda olan, İstanbul’da kurdukları Karabet Ermeni Cemiyeti bünyesinde teşkilatlanarak topladıkları yardımları Karakol Cemiyetine hibe eden, Ankara Hükümetini ve Kuva- i Milliye hareketini destekleyen Türk devletine sadık kalan Ermeni vatandaşlarımızı unutamayız. Çanakkale Zaferinde Ermeni asıllı Teğmen TOROSYAN’ın da payı vardır, “Türk milletinin parasını Yunan ordusuna teslim edemem” diyerek banka şubesindeki paraları Ankara’ya kaçırıp Atatürk’e teslim eden Berç Efendi’yi inkar edemeyiz. İyi niyetli ve dürüst yaşayan Ermeni asıllı vatandaşlarımızla ve komşularımızla hiçbir sorunumuz olmamıştır, onlara söyleyecek kötü bir sözümüz olamaz.

Bir komşunuzun Beyrut’ta bir Ermeni ailesine konuk olduğu hatıra vardı, anlatır mısınız.

1960 yılında Beyrut’a gezmeye giden mahalle komşumuz Danyal  AKYILMAZ  ağabey, tanıştığı Tarsus’tan göç eden eski vatandaşımız bir Ermeni  tarafından evine davet ediliyor, eve girince şaşırıyor çünkü duvarda Atatürk resmi ile Türk Bayrağı asılıdır. Sohbet esnasında Ermeni asıllı ev sahibinin Danyal ağabeye söyledikleri tarihi bir itiraftır. “ Biz komşularımıza ihanet ettik, onlardan gördüğümüz iyiliği ve insanlığı burada Araplar dahil hiç kimseden görmedik, Fransızlar bizi birbirimize düşman ettiler, ekmeğini ve yemeğini bizimle paylaşan Türk komşularımızı unutamadık. Türk Milleti bizi af etsin.” diyor. Birkaç gün Danyal ağabeyi evinde misafir ediyor, yolcu ederlerken karısı ile birlikte boynuna sarılıp ağlaşıyorlar ve bizleri unutmayınız diyorlar. Çocukluğumda Beyrut’tan  ziyarete gelen Ermeni kökenli turistlerle rahmetli  babam Türkçe ve  Arapça konuşurdu ve  çocukluk arkadaşlarına selam gönderirdi.

Tehcir Olayı da Uluslararası gündemde sıkça alıyor.

1915 yılında Osmanlı Hükümeti’nin  makul ve haklı gerekçelerle göçe tabi tutulmalarını sözde soykırım adı ile sorun haline getirmeleri manidardır ve toprak bütünlüğümüzü bozmaya yönelik politikaların bir ürünüdür. Batılı ülkelerin, Kızılderilileri yok eden Amerikalıların, Cezayir’de bir milyondan fazla Müslüman Arap’ı ve Ruanda’da beş yüz binden fazla Tutsi kabilesi mensuplarını yok eden Hutu’lara destek olan Fransızların, binlerce esir Türk askerinin gözlerine mil çekerek kör olmalarına sebep olan ve bir kısım esir Türk askerlerini Güney Asya ülkelerine göndererek ölüme terk eden, Çanakkale’de kimyasal gaz ve bomba kullanarak katliam yapan İngilizlerin ve milyonlarca masum insanı Sibirya’daki çalışma kamplarında imha eden Rusların ve diğer sömürgeci ülkelerin Ermenilerin soykırım yalanını bilerek ve isteyerek desteklemeleri, hoşgörüsü, merhameti ile her dinden ve her milletten insanlara yaklaşımı ile insanlık dersi veren Türk milletini soykırımla suçlaması tarihin gerçeklerine uymamaktadır. Bize demokrasi ve insanlık dersi vermeye çalışanlar önce kendi tarihleri ile yüzleşmelidirler, onlar ki Afrika’da, Bosna’da ve Filistin’de yapılan soykırıma ses çıkarmayarak ortak olmuşlardır.

Ermeniler ile Soykırım kelimelerinin birleştirilmesi çok ağır bir suçlama, kavram bu kadar hoyratça kullanılabilir mi?

Tehcir ile soykırım kelimelerinde anlaşamıyoruz, tehcir ve soykırım kelimeleri farklıdır. Tehcir, Cela, ülke içinde zorunlu yer değiştirme, zorunlu göç ve yerleştirme demektir, soykırım yani Genosit ise bir milletin tamamen yok (imha) edilmesidir. B.M. yasalarına göre tehcir suç değildir, o ülkenin iç güvenliğini ilgilendirir. Genosit (soykırım) ise insanlık suçudur, İslam hukukunda ve Türk töresinde yasaktır, büyük günahlardandır. Osmanlı gerektiğinde sadece Ermenileri değil Arap, Kürt ve Türk ayırımı yapmadan birçok kabileye ve etnik grupları sürgüne göndermiştir. Avşar boyu bile isyan ettiği için Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağıtılmıştır, halen Avşar Yörükleri Anadolu’da dağınık yerlerde yaşamaktadır. Batılılar ve Ermeniler ise ısrarla soykırımdan bahsetmektedirler.

Şu Tehcir olayı, bunu vicdanları sızlatan bir hoyratlıkla daha ağır ifadelere döken Batılı ülkelerin politikaları insanın kanına dokunuyor.

‘Hoyratlık’ değil bu Anadolu topraklarına göz koymaları ve Türklere düşmanlık etmelerinden; bu topraklarda kardeşçe yaşana insanların arasına nifak sokarak kendi emellerine ulaşmak için hiçbir ahlaki değere inanmamalarından…

Onlar da biliyor aslında Ermeni diasporasının soykırım iddialarının, B.M. yasalarında belirtilen şartları taşımadığını. Toplu katliam, toplu sürgün, doğumu yasaklama ve önleme, eğitim ve öğretim haklarının elinden alınması, ibadetlerinin yasaklanması, kültür erozyonu, asimile etme gibi bir niyet ve uygulama yapılmadığını. Yine mesela Osmanlı’nın her döneminde özellikle 1853 yılından sonra binlerce Ermeni kökenli kamu kurumlarında görev almış, 22 Bakan ve yüze yakın Ermeni Milletvekili, binlerce bürokrata görev verilmiştir. Osmanlı imparatorluğunda yaşayan azınlıkların içinde en zengin sınıf Ermeni vatandaşlarımız olmuştur.  Yüz binlerce Ermeni, Müslümanlarla aynı köyde ve mahallede  bir arada yaşamışlardır, aralarında hiçbir dini veya milliyetle ilgili çatışma yaşanmamıştır, bu günde  bir arada yaşamaktayız ve Ermeni vatandaşlarımızla hiç sorunumuz  yoktur. Ermeni vatandaşlarımız her konuda bizimle eşit vatandaşlık ilkesi ile birlikte yaşamakta ve kanunlar karşısında aynı haklara sahiptirler.

Batılı emperyal zihinlerde Türklere düşmanlık hâlâ var sanırım?

Bakın Howard M. SACHER 1969 yılında yayınladığı “ Orta Doğunun Doğuşu”  adlı eserinde kitabında “ Bütün o savaş yıllarında hiç kimsenin, Ermenilerin bile, Türkler kadar kanı akmamıştır.”  diye yazmıştır. 1914-1919 yılları arasında nüfusu azalan Türk Milletidir.

Şu bilinmelidir ki egemenlik hakkına sahip olan her devlet, savaş şartlarında vatandaşlarının can, mal ve sosyal güvenliğini sağlamakla mükelleftir. Osmanlı Hükümeti,  1915 yılında Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan sivil Ermeni vatandaşları Ermeni çetelerinin şerrinden, Rus işgal ordusunun işbirlikçilerinden ve ihanetlerden korumak maksadıyla Ermeni nüfusun ancak üçte birini geçici olarak güvenli bölgelere nakletmiştir.  Aynı uygulama birçok devlet tarafından yapılmıştır. A.B.D ve Rusya’ya ses çıkarmayanlar Türkiye’yi soykırımla suçlarken çifte standart uygulamaktadırlar. Avrupa Parlamentosu, 18 Temmuz 1987 tarihinde, 1915-1917 olaylarını bir soykırım olarak kabul etmiştir, Türkiye’nin soykırımı kabul etmemesini sürdürmesi halinde Avrupa Birliğine alınmayacağını belirtmişlerdir, Türkiye’nin adaylık başvurusu bir sonuca bağlanmamıştır. Türkiye’nin Avrupa Birliğine alınmaması için Ermeni lobileri yoğun bir propaganda faaliyetinde bulunmaktadır ve raportörler, Ermenilerin etkisinde kalarak ilerleme raporlarını olumsuz olarak yayınlamaktadırlar. 2005 yılında T.B.M.M. Başkanı Bülent ARINÇ, İngiltere Lortlar ve Avam Kamaraları başkanlarına Mavi Kitap’taki iddiaların asılsız ve geçersiz ilan edilmesi için mektup göndermiş, gelen cevap olumsuz olmuş ancak Bülent ARINÇ’ın gönderdiği mektup İngiliz Parlamentosu kütüphanesine konulmuştur. İngiltere Dış İşleri Bakanlığı, olayların soykırım kategorisine uymadığını kabul etmiş ve Mavi Kitap’taki iddiaların yalan olduğunu ilan etmiştir.

A.B. ve ABD baskılarını artırıyor ama neden Ermenistan’ın arşivlerini açmadığı sorusuna cevap veremiyor. Şunu da unutmayalım, Osmanlı arşivleri, Turgut ÖZAL’ın Başbakanlığı döneminde tamamen herkesin faydalanmasına açılmıştır. Ermeni kökenli araştırmacılar Osmanlı arşivlerinde çalışmalar yapabildiği halde, Ermenistan Devlet Arşivleri, Ermeni Patrikhanesi ve kiliselerindeki arşivler açılmamakta, bilgi ve belgeler herkesten gizlenmektedir. 1890- 1914 yılları arasında Osmanlı Devletinde görev yapan yabancı elçiler, konsoloslar, gazeteci ve araştırmacı yazarlar ile askeri temsilci ve komutanlar Ermenilerin Müslümanlara yaptığı katliamları itiraf etmektedirler, bunlardan bir kısmı hatıralarını yayınlamışlardır.

Sanırım Türk sivil insiyatiflerinin bu konuda gayretli çalışmaları lazım değil mi?

Evet bizim politikacılarımız, bilim adamlarımız, araştırmacılarımız ve tarihçilerimiz gereği gibi çalışmıyor. 1915-2015 yılları arasında yani yüz yılda Ermeniler, Tehcir Kanunu ve uygulaması hakkında Batı ülkelerinde yüz binlerce kitap, dergi, gazete ve makale yayınladığı, lobi çalışmaları ile kara propaganda çalışmaları yaptığı halde bizim yazar, çizer, aydınlarımız, ilim adamlarımız, akademisyenlerimiz acaba kaç tane makale yazmışlar ve kaç tane kitap, dergi, gazete yayınlamışlardır, bizim tarihçilerimiz ne gibi çalışmalar yapmışlardır, kaç tarih öğretmenimiz liselerde öğrencilerine Tehcir olayını ve Ermeni mezalimini anlatmıştır? Önce kendimizi yargılayalım.

Avadis  GÜLBENTCİYAN  ‘a dair bir hatıra var, onu anlatır mısınız?

Ermeni diasporasının iftirasına en güzel cevaplardan birini Osmanlı Devletine bağlı namuslu ve vefalı Ermeni vatandaşımız Avadis  GÜLBENTCİYAN  Efendi veriyor. Adana valisi Celal Bey, Fransızların baskılarına dayanamamış görevden alınması için Dahiliye Nezaretine başvurmuş ancak hükümet halk tarafından çok sevilen Celal Beyi görevden almak istemiyor. Fransızlar baskıyı arttırınca Kuva-i  Milliye taraftarı vali Celal Bey görevden alınıyor. Celal Bey Adana’dan ayrılmasına sadece Türkler değil adaletli ve eşit davrandığı için masum Ermeniler, Rumlar ve Araplar da üzülüyor. 30 Mayıs 1920 günü yolcu etmeye Adana istasyonuna gelen Ermeni mızıkacılar(Bando takımı) ile değişik milliyete mensup  vatandaşlar tarafından “Ey gaziler yol göründü yine garip serime” marşı ile trene bindiriliyor, halka göz yaşları içinde vali Celal Beyi yolcu ediyor. Vali bey Mersin limanından gemi ile İstanbul’a gidiyor.

Bu yolcu etme olayına sinirlenen Fransız Albayı Bremond’a Ermeni liderlerden Avadis Efendinin tokat gibi cevabı manidardır. “ Albay cenapları bunu yapanlar bir suç işlemediler ki onları kabahatli bulalım.’’ En fena zamanlarda Halep’te, Konya’da vali iken Celal Beyden insanlık görenlerin ona karşı duydukları sevgi ve saygının gereğidir. Böyle bir saygının gereğidir. Böyle bir saygının gösterilmesine biz nasıl engel olabiliriz?”

Sayın Hocam, kitabınızın özetinin özeti niteliğindeki bu söyleşi için size çok teşekkür ederim. Umarım yakın zamanda çalışmanız yayınlanır. Tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Ben teşekkür ederim.

SEYHAN ÇAĞLAR EMEN’İN HAYATI

1948 yılında mersin’in Tarsus ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlköğrenimi  Tarsus Sadık Eliyeşil İlkokulunda, orta öğrenimini de Tarsus Lisesinde tamamladıktan sonra Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu Turizm İşletmeciliği Bölümünden mezun olmuştur. 38 sene Kars, Giresun- Görele, Aksaray ve Manisa Merkez Ticaret Meslek Liselerinde Meslek Dersleri öğretmenliği ve yöneticilik yapmıştır. 2013 yılında emekli olmuştur.

Gerek öğrencilik ve gerekse öğretmenlik yıllarında çok değerli eğitimci, akademisyen, bürokrat, yazar ve şairlerin rahlesinin karşısında gönüllü öğrencisi olmuştur. “ Bu dünya bir okul, bizler de bu okulun müdavimi öğrencisiyiz.” İlkesiyle çocukluğundan beri devamlı olarak askeri ve siyasi tarih kitapları okumaktadır. Amatör olarak Sözlü ve Yerel Tarih alanlarında çalışmalar yapmaktadır. Emekli olduktan sonra hatıralarını yazmaya başlamış, bir kitabını şahsen, bir kitabını da arkadaşları ile ortaklaşa yayınlamışlardır halen basıma hazır üç adet kitap bulunmaktadır.

“ Bilgiler paylaştıkça çoğalır” düşüncesiyle bilgi ve hatıralarının bir kısmını çeşitli mahalli gazete ve bir derginde yayınlamıştır. Çok zengin bir kitaplığa ve yakın tarihimize ait fotoğraf arşivine sahiptir. Düzenlenen çeşitli etkinliklere konuşmacı ve dinleyici olarak katılmaktadır. Evli olup iki oğlu ve iki torunu bulunmaktadır.

YORUM YAP