
Urla pazarı; pazaryerini dolaşıyoruz; bir baktım çevreme, ’İstanbullular’ var; pazar tezgâhlarının yanında pek çok ot şöyle güzel, böyle şifalı, müthiş faydalı, çok lezzetli diye diye allayıp-pullamayı pek seviyorlar…
Onlar bir yere gidince tv’ler de boş durmuyor, nitekim Alaçatı’da ot festivali düzenlendiğinden yerli turistler oraya da akın etmiş.
Ben de kenardan-kenardan tezgâhları dolaşıyorum; bir tezgâhta Kuzukulakları satılıyordu. Keten ipliğe bağlanmış beş-altı dal yalnızca, iyi de satılıyor. Eskiden buralarda sürüsüne bereket yetişirdi bu otlar; Manisa’da boş arsalarda, yol kenarlarında, dağ eteklerinde avuçla koparıp yerdik. Yorgunsanız, harareti keserdi…
Pazarı dolaşmaya devam ediyoruz; diğer tezgâhta böğürtlenler var, plastik şeffaf kaba koymuşlar; yol kenarlarında, tarla boyunda bu meyvenin tomurcuklarını koparıp yediğimizi hatırlarım… -Hemen bir bilgi, su aranılan toprakta böğürtlen çalısı var mı yok mu bir bakın; böğürtlen genellikle su olan yerde yetişir, pek çok defa tecrübe edilmiştir, not edelim-
Böğürtlenin reçelini bilirdim, çok çeşitli tatları vardı; şimdi ne adlarını bilirim ne de artık tanırım…
Urla tezgâhlarında böreklik ot karması satılıyor; yufkanın içine hazır halde serpip pişiriyorsunuz. Radika, hindibağ, arapsaçı, filiz –ekşili nefis olur-; bu lezzetler unutulmamalı.
Bizim Manisa’da da bu tatlardan epey börekler yapılırmış; mesela Hardal, özellikle taban hardalı cinsi, yere yapışan, ahtapot gibi dalı uzanan bir çeşit; -bir de tefek hardal var…- yemeği nefis olur; yumurta kırınca içine, of off!..Müthiş lezzetli olur.
Bir büyüğümüz konuşurken anlattı, mesela Çimen Lâlesi’ nin böreği nefis olurmuş; ben bilmiyorum, yaprakları börek içine yayılırmış; çok güzel olur diye öve öve bitiremediler… Kapırcak Lâlesi’ nin de börek-çörek içine konduğunu bilirim, büyüklerden bu otlarla ilgili çok güzel tarifler olduğunu duyduk. Bu otların yemekleri de yapılıyor.
Aslında bu otları Giritliler pek iyi bilir; biz de karınca-kararınca kendi topraklarımızdaki bu güzellikleri tanımaya çalışmıştık. Belki adlarını bilmezdik ama ısparanga’ yı (Kuşkonmaz) bilirdik; ya keçi memesini duydunuz mu?.. otu çekersin, topraktan dibi çıkar, yaprağı biraz tüylüdür ama kökü lezzetlidir. Semizotu’ nu zaten biliyoruz. (Bazı otların değişik isimleri vardır; bunları bilin tanıyın, ekin, tarlalarda yetiştirin, seralarda bitkileri ÖĞRETİN)
Bunları yazıyoruz, oradaki pazaryerlerindeki son moda yemekten söz edeyim:
Şevketi Bostan!… İyi paraya satılıyor.
Ben bu otun sadece doğal yetiştiğini sanıyordum; Alaçatı da bir yerde bunu bahçede yetiştirmeye başlamışlar; tv’lerdeki yemek programlarında da bu bitkiden yapılan tarifler moda…
Şevketi Bostan ile Manisa’ nın bir ilgisi var mı desek, hemen aklımıza Lityazol Cemil gelir.
Lityazol Cemil Türkiye’ nin ilk ilaç patentinden birinin sahibidir; Nevrol Cemil diye de bilinen ilacının ruhsatını 1934 yılında bakanlıktan almıştı. Sahibi eski bir askeri hekim olan Dr. Cemil Şener (1897-1978) bu ilacı Manisa’ da çıkardı.
Dr. Cemil Şener, köylülerin ‘Şevkati Bostan’ bitkisinin kök kabuğunu kaynatarak içtiklerini, bunun böbrek ağrısını kestiğini, taş düşürmeye yardımcı olduğunu görmüş. Uzun yıllar çalışarak bu şifalı bitkiyi ilaca dönüştürmüştü.
Dr. Cemil Bey’in laboratuarı ve evi 0nbeş yıl öncesine dek duruyordu. Biz de o civarda oturuyorduk; eskiden, zamanında civar köylerden, ilçelerden buraya Şevketi Bostan otu getirirlerdi; otlar bina avlusunda çarşafın üstüne kurutup, çeşitli işlemlerden sonra solusyon çıkarılır, ilaç haline getirilirdi. –
Çocukluğumda ecza araştırmacılarının pencerelerinden bazen laboratuvar aletleriyle geçtiği beyaz önlüklü insanların dolaştığı o yerde şimdi ‘plaza’ yükseliyor!
Günümüzde Dr. Lityazol Cemil’in laboratuvar aletlerinden bir kısmını, Sultan Camii külliyesi içinde yer alan, Şifahane içinde sergilenmektedir.
Bir kez daha söyleyelim;
Lityazol Cemil Türk İlaç solusyonlarında bir çığır açtı; bitki çeşitliliği hakkında zengin bir birikime sahip olan ülkemizde, kadim kitaplar ve halkın geleneksel tedavi yöntemlerinin iyi incelenmesiyle önemli sonuçlara ulaşılacağına inanıyoruz…
X X X
Yazının bundan sonraki kısmı için ayrı bir başlık açmak istedik.
Geleneksel ilaçlar arasında gerek şifacılar gerekse ot’ların faydalarının ciddiye alınması gerektiğine inanarak bu yazımızı yazdık.
Bununla birlikte elbette bu tedavi yöntemleri yardımcı unsurlardır; hekimlerimize ve modern tıbba güvenin.
Biz yazımızda bir noktaya daha dikkat çekmek isteriz.
Sağlıklı beslenmek üzerine yöneticilerimizin ve tüketicilerimin bilinçlenmesi gerekiyor. Hastalıkların temelinde içersinde doymamış yağ veya hormonun ayarı kaçan besin zinciri içindeki gıda tüketimin payı az değil.
Bunun yanında ilaç kalıntılı yiyeceklere de dikkat edin!..
Uzmanlar diyor ki: Tarımda kullanılan zehir ilaç kalıntıları kansere yol a-çı-yor!… Tarım alanlarındaki ilaçlamalarda kullanılan zehirler, temiz çevre- sağlıklı ürün yetiştiriciliğini etkileyen en önemli risklerin başında geliyor.
Zehirli İlaç kalıntıları sadece insanı etkilemiyor; doğayı da etkiliyor, hatta toprak da çürüyor.
Eee?.. Ne yapacağız;
Kısır tohumları kullanmaya devam mı edeceğiz; zehir kullanımına devam mı edeceğiz?
Başka çare yok mu?
Bu konuda çalışan ama seslerinin duyulmasına büyük zirai ilaç şirketlerinin izin vermek istemediği alternatif görüşler de var. Adı,
ORGANİK İLAÇLAMA!..-ve faydalı böcekler-
Mesela ısırgan otundan ilaç elde ediliyor; bunu iyi değerlendirip sinek zararlısına, ki ürünlere en çok Organik İlaçlama denenmiş bir yöntem ve Devlet tarımsal destekleme yoluyla bu organik ilaçlama yönteminin sağlıklı olduğu konusunu iyice anlatıp yaygınlaşmasını sağlamalıdır.
Ve yetkililerin bir kez daha dikkatini çekmek isterim, lütfen tezgahlarda ilaç kalıntılı meyve-sebzenin vatandaşa satılmasına müsaade etmeyin.