DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

DİLİMİZ TÜRKÇE

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
DİLİMİZ TÜRKÇE

Türk edebiyatı ve Türkçe kelimeler üzerinde hassasiyetimiz ne durumda acaba? Mesela Türkçe levha ve isimlendirmelere gereken özeni gösteriyor muyuz?

Sadece ticari levhalarda değil, kullandığımız sözcüklerle ilgili ‘müthiş’ bir özensizlik var; gündelik konuşma üslubunda bile kavramları tam oturtamamışız ve mimikleriniz konuştuklarımızı desteklemiyor. Kelimeleri doğru bir şekilde vurgulayamıyoruz; nezaket’ sözcüklerinin dahi içi boşalıyor…

‘Merhaba,’ diyorsun, adam umursamıyor; ille de ‘selamın aleyküm!’ olacak…

Daha ilk konuşma ya da selamlaşmada ‘İnanç değerleriyle’ karşısındakini baskılamaya çalışan bir toplum birbirini nasıl anlamaya çalışacak, nasıl tartışacak?

Esnaf dükkânına girdiniz, ‘hayırlı işler,’ dersin; iş bitti, çıkıyorsunuz, ‘Bereket versin.’ Bunları söyle artık değil mi; odun gibi gelip-gitmenin bir âlemi yok!

İnanın insanlarımız artık bir ‘selam’ sözcüğünü esirgemeye başladı birbirinden. Yahu bir sofrada ‘Afiyet olsun,’ bile demiyoruz.

Buna karşılık sokaklarda, ‘cafelerde’ Amerikan aksanlı tipler türedi, konuşmalarından öyle anlıyoruz: ‘Hey, aynen; oke-ey!..’

‘Yes, alright!’

Adam küfredecek, ‘fuck!’ diyor..

Ayıp. Delikanlıysan Türkçe küfret, görürsün…

Anlaşamıyoruz artık!

Bir de bilgisayar, akıllı telefon dili gelişti. İnanın ben anlamıyorum. Bu örneklerin kuşak farklarıyla da ilgisi olabilir ve eminim aynı sorun dünyanın hemen her yerinde yaşanıyordur.

Ama bir fark var ki çok önemli; konuşma dilimizde farkında olmasak bile kelimelere ideolojik vurgu yaparak konuşmaya başladık. Nitekim ortak dil konusu, kurgusu ve kavramlaştırmalarla ilgili devlet yönetimi, siyasal sistem açısından da etkilenişim var.

Böyle olmasaydı zaten Türkçe dil konusu tarihimizde hep tartışmalı alanlardan biri olmazdı.

Anlatalım:

Yüzyıllar öncesinde Karamanoğulları Beyliği, ‘Divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste meydanda, çarşıda pazarda, Türkçeden başka bir dil koşuşulmayacak, kullanılmayacaktır,’ dediğinde, aslında Selçuklu mirasındaki Türkmen gücü ve kültürünü bir devlet dili haline getirmek istemişti. – 13 mayıs 1277 – Aynı dönemde Devlet dili, Arapça-Farsça’ydı;

Hatta Mevlâna Celalettin Rumi Mesnevisi’ ni on-onbeş yıl önce bitirmiş olmalıydı!…

Aradan 650 yıl geçmiş, aynı tartışmaların bu kez Osmanlı dönemi aydınları arasında da yaşandığını görüyoruz.

Günlük dil-bilim dili ne olmalı, diye bir tartışma var; ama unutmayın Osmanlı’ nın son dönemleri artık!!…

Süleyman Nazif, ilim dili Arapça olsun, yazı farsça olabilir, der; Ziya Gökalp, Türkçe nasıl kullanılmalı diye düşünürken ilim dilinin Arapça kalacağını bekler; Abdullah Cevdet, ilim terimlerinde Latincenin kaynak alınmasını ister. -bu isimler edebiyat tarihinde yer alan kişilerdir.- Ya da Halil Nihatlar gibi düşünürler ise yazı ve konuşma-ilim dili hep Osmanlıca olsun, der. -Bu isimleri tek tek bilmemiz gerekmez, ama ola ki edebiyat hocalarının ilgisini çeker!-

Şimdi ‘dil’ konusunda bunları tartıştığımız imparatorluk döneminin arka planına bakalım; bir kere imparatorluk dediniz mi, kimbilir kaç Vezir’i Azam, kaç Reis’ül Küttab, Serasker, Kürttür, Lazdır, Arnavuttur!…  Mesela Sokollu Mehmet Paşa’ nın Boşnak olduğunu bilmeyen var mıdır!

Atilla İlhan’ın incelemelerinde yer alır; der ki ‘son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ nda sosyalist Vlahof Efendi, Bulgar’dı.  Anadolu ve Rumeli ahalisini Türklüğe uyandıran, Çar emperyalizminin ezdiği, başta İsmail Bey Gasprinskiy olmak üzere Rusya Türkleridir… ‘

Bunları böyle isim-isim yazıyoruz, bunları bilelim ki dil üzerinden milliyetçilik kavramlarına yöneltilen eleştirilere karşı ‘Devlet dili’ ile milli kültür konusundaki hassasiyetlerin tarihsel arka planına ilişkin bir bilgimiz olsun!

Aksi halde kalkıp ısrarla ‘etnik yapı’ üzerinden kimlik tartışmalarına girenlere karşı Türkçe yazım ve dil bilgisi kurgularının değiştirilmesindeki kırılmaların arka planını iyi anlatamayız;

Mesela bir Ziya Gökalp, Kürt kökenlidir ve Türkçülüğün Esaslarını yazmıştır; Şemsettin Sami Bey, Türk Edebiyatında önemli isimlerden biridir, Arnavuttur; Türkçemiz konusunda en çok yenileştirme çabalarında olanlardan biri, Agop Dilaçar, Ermenidir; Atatürkçülük en ateşli savunuculardan biri Moiz Tekinalp, Yahudi kökenlidir;

Bu kişilerin hepsi, bir dil-konuşma; sözcüklerin kavramlaştırılması üstüne ‘ortak bir kavrayış’ geliştirmek istemişlerdir…

Aksi halde, yani Karamanoğlu’ nun dil üzerindeki hassasiyetini zamanında gösterememiş olsaydık, bugün bir MİLLET olarak varlığımızı koruyor olabilir miydik; bence tartışmalı…. Yani bir toplumun dil bilgisi ve ortak kavrayış özelliklerinin, sözcüklere yüklenen anlamlar üzerinden kavramlaştırma, en önemli iletişim kanalıdır!…

Bunu söylemek önemli, çünkü milliyetçilik anlamındaki kimlik tartışmalarına ilerlerken ‘ortak kavrayış ve dil kurgusunun’ etnik yapı ya da alt-grup kültürlerden beslenmesi büyük bir zenginlik; ama iş Devlet dili açısından kullanılan anlamlar üzerinden ortak paydada buluşulmazsa, toplumun çöküşü esas bu andan sonra başlıyor…

Böyle bir örnek Makedonya için verilebilir;

Bakın, Emevi dönemi zihniyet ve devamında Grek-Eski Yunan hayranlığının, kimileri için Zülkarneny’in Yunanlı olarak bilinmesine yol açtığını biliyor muydunuz?… ARAP YÖNETİCİLER, -halkların üstünde otoriter yönetim kuranlar- Yunan ile Makedon milletini birbirlerinden ayırmaz, çünkü Yunan’a bir üstünlük verir?…  Neden?..

Bağdadi, Buhari ve Gazzali hadis rivayetlerin içeriğinde bazen Yecüc ve Mecüc hikâyesinin kötü adamı olarak Türkler olarak okunabileceğinden söz edilmiştir; Binbir Gece Masalları’ nın bile Türk düşmanı olarak okunabileceğini söyleyenler bile olmuştur.

Belki hatırlatmakta yarar var, bizim milli birliğimizi sağlamak yönündeki mücadelemizde de Arap Yöneticilerinin tarihte aldıkları tavır bellidir;

İşte Arapların ‘miilileşme’ çabasında tarih boyunca Türklere karşı duruşta aldıkları tavrın arka planı buradadır! Bu noktayı iyi belirleyemezsek ARAP YÖNETİCİLERİNİN Türk-Yunan tartışmalarında bile geçmişte büyük çoğunlukla diplomasi kanallarında Yunan tarafını desteklemelerinin nedenini iyi anlamayız!

-Bu arada Makedonların Milli Devlet kurma sürecindeki bir ayrıntıya yer verdik ama Makedon dilini iyice araştırsaydık belki Boyan-Boyana adlarının Avar Türkçesindeki ‘zengin’ anlamına gelen Boyhan’dan geçmiş olabileceğini de göreceğiz; böylece Balkan-Anadolu coğrafyasıyla birlikte ta Orta Asya’ya kadar dil-bilgisi kökü açısından URAL-ALTAY dil ailesini üzerinden araştırmalar yapılması gerektiğinden ısrarla hep söz ettik, ediyoruz..!-

Kısacası, Mevlana’yı anmak için Konya kadar bir Belh ya da Mavera-ün Nehir ne kadar önemliyse, Selçuklular ve özellikle Karamanoğullarının döneminden daha da geriye, Çağatay Hanlığına ve Kaşgar diyarına uzandıkça Türkçe özelliklerinin ve derin kültür izlerinin derinliğine inebiliriz…

Biliyorsunuz, Türkçenin en eski kaynaklarından biri Mahmut’ un Düvanü Lugat-it Türk’ tür… İşte bu kitapta Devlet yapısındaki Milli Kültür ve konuşmalarımızdaki dil kurgusunun ilk temelleri vardır. Kaşgarlı o kadar renkli-zengin bir içerik ile kitabı yazmış ki bir de Japon haritasına da yer vermiş; eserde, ülkeyi çevreleyen denizin, dillerini öğrenmede engel oluşturduğunu yazmıştır.

– Japonya’ da bilinen sonraki ilk harita 3 asır sonra çizilmiştir.-

İşte büyük bir kültürün esaslı izlerini takip edecekseniz, buralara bakacaksınız… – Orhun Kitabelerine uzanmadık daha…-Kısaca sözcük zenginliği üstüne tarihsel arka planını iyi bilemezsek bir millet olarak varlığınızı kaybedebiliriz.

Tamam mı?… ‘’ Oh yea!.. Okey?.. Anlaştık?….’’

Buradan isterseniz Türkiye’de kitap okuma ve Japonya’da kitap satışları üzerinden bir istatistik verirdik ama durumu daha da acı hale getirmeyelim!

YORUM YAP