(Bu yazıyı arşivimde buldum, tarih atmadığım için kesin söylemeyeyim ama şubat-2015 civarında olsa gerek Manisa Hayat Gazetesi’ nde bu makaleyi yazmışım. –Gazeteyi alan işadamı da bu yazıların olduğu makalelerin linkini silmişti.- O yıllarda da İsrail’in Gazze’ ye saldırıları vardı; işte bu yazımı paylaşıyorum. Bizim SUR-Beyaz Uyku adında bir edebiyat dosyamız da mevcuttur. Kimbilir ilerde yayımlanır belki?)
İsrail’in savaş makinesi, çoluk-çocuk demeden Gazze Halkının üstüne bomba yağdırıyor; her türlü yıkım- terör, suikastlarla; hiçbir vicdani, insani kaygı gütmeden; savaş kurallarını bile hiçe sayarak katliam gibi bir etnik-temizliğe girişiyor;
Dünya ise, her seyrettiğimiz görüntüde içimize ‘batan’ o acı-gözyaşları hallerinde bile, sanki ‘normalleşen’ bir gaflet-dalalet içinde susup oturuyorken; kayıtsız kalışımızın ardındaki temel nedeni hep görmezlikten geliriz;
Nasıl oluyor da insan insana böyle bir eziyet yapar da sessiz kalınır?…
Bu alıştırılmış bir reflekstir; adına da ‘beyaz uyku’ denir… Beyaz Uyku; farkında olmadan, zihni-fikri görsel manipülasyonlarıyla; ekonomik ve siyasi propaganda araçlarıyla, ticari baskıyla, kendi varlık gücünü dayatmak adına yapılan ‘göz-boyamadır.’
Beyaz Uyku (ya da Beyaz Gürültü) ismi, anne karnındaki cenin’in, kalbin aort kanallarında düzenli ritmik hareketleriyle sakin-sakin büyümesini, gelişmesini tamamlaması anlamına gelir; günlük hayatta ise ritmik-düzenli seslere denir ama kulak tırmalamayacak; gevşetici bir frekansta olacak;
Mesela bazen annelerin çok ağlayan bebeklerine fön makinesi veya elektrik süpürgesi sesi (vıın’lamasını) dinleterek sakinleştirmesi de aynı kurala dayanır!… Biz, bu ‘uyuşturucu sesin’ ardındaki nedeni bilmeden dünya düzenine bir seyirci gibi bakarız; oysa bu ses insanın bio-elektromanyetik faaliyetlerini yönlendirirler…
Mesela reklâmlarda çoğu kere Beyaz Uyku ya da Beyaz Gürültü ile yönlendirilen söz-anlam-görüntü üzerinden ‘tüketim’ ihtiyaçları pompalanır; bu yolla birçok ‘mesaj-gizli niyet’ reklâm içeriğine yerleştirilerek bağımlılık oluşturulur;
Bu yolla insan gerçek ihtiyaçları ile ‘reklam’ yolu ile teşvik edilen tüketim arasındaki farkı anlayamayacak hale gelir;
Aynı şey bilgisayar oyunları için de geçerlidir; tv’lerdeki diziler için de geçerlidir; kitle siyaseti de bu ‘yönlendirmeler’ üzerinden yürütülebilir;
Bazen savaş bile sıradan bir şey haline gelir;
Mesela tıpkı, Körfez Savaşı’nda insanların üzerine bomba yağdırılırken, bir film gibi izleriz; tepkilerimizi sınırlayan ‘beyaz gürültünün’ farkında bile değilizdir;
Şimdi de İsrail bu vicdan hesaplaşmasını ‘gürültüye’ getiriyor; hatta dünyanın geneli için de aynı şey söylenebilir. Mesela, İngiltere Başbakanı, ölen İsrailliler için taziyede bulunurken, Filistinlilerden cenazesi kalkan ailelerin dramına neden seyirci kalıyor?..
Neden, Amerika İsrail’in kendini savunma hakkına saygı duyduğunu açıklarken, ölen Filistinlilere cılız bir ‘üzüntü’ bildirmekle yetiniyor?..
Almanya Şansölyesi İsrail’e neredeyse şartsız destek veriyor!…
Bunun nedeni bilmek ister misiniz?
Anlatalım;
Bu ‘beyaz gürültünün’ ana kaynağı, büyük ölçüde İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Galip Devletlerin paylaşım siyasetinin sonucudur… Birleşmiş Milletler oluşturulurken 5 üye devlet ‘veto’ hakkını paylaştılar; onlar ‘hayır’ derse Güvenlik Konseyi’ nden hiçbir karar çıkmıyor… Batı’ nın bu ‘dayanışması’ Orta-Doğu devletlerinde emirliklerde de aynı paralelde izleniyor.
Esasen Günümüz Orta-Doğusundaki büyük dramlar da bundan kaynaklanıyor!…
Ama dünya halkların tepkisi, vicdanlarda büyümekte;
Zaten bizler için de Gazze saldırısına ilişkin büyük öfkemizin nedeni İsrail’in siyasi otoritesinin şu an ki hukuksuzluğuna karşıdır…
Yoksa biz Filistin ve İsrail’in devlet kurma fikrine ve halkların özgürlüğüne karşı değiliz; ayrıca çok iyi biliyoruz ki, İsrail siyasi otoritesinin bu gaddarca savaşına Musevî halkının önemli bir kısmı, hatta birçok İsrail din adamları bile karşı çıkıyor…
Yine, mesela, Türkiye’ de Yahudi dinine mensup vatandaşlar da bu ‘saldırgan’ politikaları kesinlikle onaylamıyor; burada yüzyıllarca Devletine – hukuka bağlı vatandaşlar olarak, Türk kimliği altında, güvencelerinin en büyük teminatı gördükleri Türkiye Cumhuriyeti’ nin ferasetine, dirayetine güvenmektedirler.
Peki, nasıl oluyor da İsrail Hükümetini manipüle eden üç bin-beş bin kişi bu acımasız kavgayı sürdürüyor; nasıl oluyor da İsrail siyasi otoritesi bu nefreti sürdürmekte güç buluyor?…
Biz bu konunun tarihi derinliği itibariyle dinsel ‘manifestolar’ üzerinde durmayacağız; kavimlerden söz etmeyeceğiz; bizim şu an için söyleyeceğimiz İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Yahudi Devleti’ nin kurulmasına ön-ayak olan bir ‘örgüttür!’..
Özelde İsrail’in saldırgan politikalarını belirleyen, dünyanın da buna seyirci kalmasına sebep olan en önemli stratejiler, WZO ‘ tarafından belirlenir; yani, Dünya Siyonist Örgütü!…
Bu örgüt, kendi dininden Musevî vatandaşlarını bile; ideal bildikleri amaçları uğruna ‘harcamaktan’ çekinmez… Örnek mi istiyorsunuz, İkinci Dünya Savaşı sürecinde, Nazilerin acımasız baskıları, soykırım politikaları nedeniyle Almanya’dan kaçacak Yahudi kökenlilerin ‘göç sertifikalarının’ nasıl düzenlendiğini isterseniz bir araştırın; (bu konuda daha fazla bilgi için Peter Edel’ in ‘Siyonizm’ in Gizli Tarihi’ kitabını alın okuyun.)
WZO tarafından düzenlenen ‘göç sertifikaları’; yaşlıları, hastaları, kendi yaşamını zar-zor idare edecek insanları, -hatta fakirleri- pek İsrail’e almak istememişlerdir; bu konudaki talimatları kesindir; öyle ki, kendi politikalarına karşı gelerek İngiltere kıyılarına kaçan bir Yahudi göçmen gemisine, WZO tarafından gelen uyarıyla, ‘batırmaları’ dahi istenmiştir…
Sadece bu mu, Dünya Siyonist Örgütü’ nün, kendi kavminden göç edeceklerden de belirli bir miktar para istediklerini biliyoruz… Adam zulümden kaçıyor, Dünya Yahudi Örgütü ondan para istiyor!…
Yok artık diyebilirsiniz?
Peki, isterseniz başka bir örnek verelim; mesela Berlin’ den Max Warfbung’ un bankası Alman Yahudi sermayesini Filistin’ e transfer etmeye çalışan bir kuruluştu; bu banka, göç edecek Yahudilerden finans şirketlerine belirtilen miktarda ödeme yapmalarını tavsiye etmiştir;
Filistin’de bazı bankerler de bu ödemeleri kontrol ediyordu.
Şimdi gelelim bugüne;
İnsanların doğuştan gelen ve varlığımız ile kontrol edemediğimiz önkabuller üzerinden, ırkı-dini-inancı-cinsiyeti, ya da ne bileyim hangi nedene bağlı olursa olsun; ayrımcılık yapmak, savaşların esas sebebidir. -Aslında gönüllerin kararmasıdır-
Gözünüzü açın; sizi ‘Beyaz Uykularla’ rüyalar ülkesine taşıyacağız derken; insanlığınızdan çıkarabilirler…
Farkında bile olmazsınız.
Osman Özbaş