DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

HEGEL’ DE ÇİÇEK, MEVLÂNÂ’ DA MEYVE

Yayınlanma Tarihi : Google News
HEGEL’ DE ÇİÇEK, MEVLÂNÂ’ DA MEYVE

Biz, genellikle Mesnevi kitabını kütüphanemizin başucunda bulundururuz. Yanında diğer felsefe kitapları da eksik değildir;

Ara sıra felsefe üzerine okumak iyi geliyor…- ama çok sık değil, ara sıra!..- O adamlar bir şey söylüyorlar, sonra onu kanıtlamak için bin dereden su getiriyorlar. Koca koca insanlar, eğitimlerini de bir görseniz, en iyi okullardan mezun olmak bir yana, kimilerinin adlarına kürsü açılmış, üniversite kavramına açıklık getiren önemli kişiler.

Kendimize soralım, bizim gibi avamdan kişiler için felsefeden nasıl dersler çıkarılabilir? Önce o Büyük adamların nasıl felsefe yaptıklarını düşünelim;

Filozoflar, önce herbirşeyi kapsayan ‘neden?’ diye bir soru soruyorlar. Sonra ‘Tez’ini tümleyici bir şekilde fikir ileri sürecek; dil-bilimsel çözümleyecek, anlam bütünselliğini kavrayacak; gereklilik içerenleri mantıklı hale getirecek; cümle içine yerleştirildiği bağlam, açıklayıcı olacak…

Sonra lafı evrensel bir çözümlemeye götürecek.

Mesela biri diyor ki;

‘Çiçek meyvenin ortaya çıkmasına yol açar; ama meyvenin ortaya çıkması için de çiçeğin dökülmesi gerekir.’ Çiçek dedi ya; meyvenin ortaya çıkması için yaprağı dökmesi gerekir…

‘’O halde, üremenin gerçeği hem çiçek hem meyve olmaktır.’’

Arkadan önermesi geliyor:

‘’Buna göre Ölüm, hem ortadan kalkmadır, hem de yeniden doğuşu sağlayan koşuldur…’’

Şimdi bu adama az önce ki sözlerinden ötürü, ‘’ Nasıl vardın böyle bir sonuca’; diyemezsiniz; adamın bir kere mantık bilimine katkısı var; ta 1812-1816 yıllarına kayıtlı iki ciltlik mantık kitabı yazmış. Kapitalist dünyanın sistematiğinde önemli bir yeri olan, modern düşüncelerin ekollerinden önde giden bir insandan söz ediyoruz. Üstelik, ‘Phanomenologie des Geistes’ isimli eserine Mevlâna’ dan alıntılar eklemiş,

Adı: Hegel!… Batı’daki son iki-üç yüzyıllın felsefi düşüncesini etkileyen bir adam;

Üstelik kendisinden beşyüz yıl önce, 1256-1273 yıllarında yazılan, Mesnevi’ yi okumuş… Mevlâna’ nın Tevhit açıklamasının ‘en saf-ulvi’ bir açıklama olduğunu söylemiş; kendisini, ‘mükemmel Celâlettin Rumi’ tanımıyla yüceltmiş.

Hegel, yaşam döngüsü itibariyle ‘gereklilik’ ya da ‘zıtlık’ diye tarif ettiği âlemi, ‘Olmayan ya da olan bir şeyin varlığını’ kıyasla bulmaya çabalamış.

Mevlâna’ da bu kıyas var ama felsefesinin omurgası bu değil; O daha çok ‘ihtiyaç’ ya da ‘cinsi cinsini çekmesine’ bağlıyor, kaldı ki, çiçek meyve ilişkisinde de, yorum değişik;

Buna göre, ‘Sondan gelen önde gidendir; meyve olmazsa tohum bilinmez; araç’tan vesile, amaç’tır!

Peki bu amaç nereden çıkıyor; buradan dünyayı yaratmada ki hikmet’e geliyoruz;

Dünyanın bu hali, Hikmet incilerinin gizli kalmaması ve ortaya çıkması vardır; o da bilinenin açığa çıkmasıdır…

Ama daha önce, bir sürü ‘intikaller’ vardır:

İntikal, geçiş-büyüme esnasında zıddı-zıddıyla ortaya çıkarırken, ihtiyaçları araç kılar; Akıl geliştikçe insan halinde düşünce, ceninden itibaren miracına hazırlanır…

Dengede her unsur, çiftini arar, onu çeker… Tam olarak kehribarla saman çöpü gibi; kehribar elektriklenince samanı kendine çeker. Tıpkı, ‘Gül’ün parçası olan gül’ün, gül kokusundan farklı oluşu gibi; ya da iki damla yağ bezesinden görme duyusunun aydınlığı gibi!..

Hepsi ‘mana’ âleminden ipuçlarını hissettiriyor bize;

‘Denizi gizledi köpüğü açığa çıkardı; rüzgârı gizledi, tozu gösterdi sana…’

Ya da melek ve akıl gibi, onlar önce bir idiler, hikmetler için iki suret oldular;

Âdem topraktandır, ama toprağa nasıl benzer; kuş rüzgârdandır ama rüzgâra nasıl benzer?’ Toprakta olanın aslı gökte; güneş, daha büyük güneşin bir zerresi….

Zühal’e kadar üç bin beş yüz yıl mesafe var, özelliği her an etki eder. Bunun gibi felek bu semanın bir çöpü; Beş yüz yıllık yolu olan gök tesir itibariyle dünyaya yakın!..

Görünüşte o yıldızlar bizim hayat kaynağımız, -gerçekteyse- bizim içimiz, gökyüzünün hayat kaynağıdır!..

Onun kudreti mesela her an yıldızlardan yeryüzüne-madenlere yüz tesir gönderiyor; bulutun ağlaması ve güneşin yanışı gibi, bunlar da varlık ipini dokur; beden hırkasının dikişsiz uyuşması da varlıkların dönüşmesidir.

Varlığın başlangıcından şimdiye kadar yüzbinlerce dirilme gördün; söyle:

(var)olan, Varlıktan başkasıyla nasıl beslenir?…  Hepsi, esasen varlıkların kendisiyle var olduğu yokluk içinde,

Ey İnatçı; Allah’ın dönüştürmesi olmadan aklın ve gönlün, cansız bulunduğunu bilmiyor muydun? Her sanatın düşünceyle ayakta durduğunu görmez misin?.. Sen bütüne bak: Âlemin bütünü akl-ı Küll’ün suretine…

Söyle; Yaratma, yaratanın kendisinden nasıl ayrılır?..

Amaç, ‘gerekleri’ açığa çıkarmaktır; ve Mevlâna göre herşey ‘aşk’ imiş!…

Hegel’in analiziyle temel fark işte buradaymış!

Osman Özbaş

YORUM YAP