DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

KADIN HAKLARINDA GERİYE GİDİŞ Mİ?

Yayınlanma Tarihi : Google News

1969 yılında Manisa Lisesi Edebiyat Bölümü son sınıf öğrencisi iken, ‘Genel Filozofi’ adlı bir kitabı da olan, tartışmayı seven, kültürlü, aydın ve açık fikirli Rahmi Taşçıoğlu adında bir felsefe öğretmenimiz vardı. Öğrencilerini çağdaş anlamda yetiştirmek için çaba harcardı. Üçü felsefe, ikisi sosyoloji, biri mantık olmak üzere haftada 6 saat dersimize giren Rahmi Bey, derslerinden birini genel kültüre ayırmıştı. O derste önemli gün ve haftaları anımsatır, tartıştırır, filozofların kitaplarını okur ve okuttururdu. 5 Aralık 1969 Cuma günü dersimize geldiğinde, “Bu gün size neyi hatırlatıyor?” diye sormuştu. Kimse cevap verememiş, ben parmak kaldırarak “5 Aralık 1934 tarihinde Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.” cevabını verince; Rahmi Bey, “Bu günü nasıl bilmezsiniz?” diyerek önce diğer erkek öğrencilere kızmış; daha sonra kız  arkadaşlara dönerek, “Haklarınıza sahip çıkmazsanız, çok şey kaybedersiniz, sizi ayıplıyorum!” demiş ve onlara daha çok kızmıştı.

Allah’ın rahmeti, Rahmi Hocamızın üzerine olsun.

*           *          *

On yıl kadar önce yolum Nazilli’ye düştüğünde, Belediye Meydanında bir kaide üzerinde duran bir büst dikkatimi çekmişti. Büst, Hacı Süleyman Efendi (1855-1923) adında bir kişiye aitti. Büstün iki yanındaki kitabeleri okuduğumda ve daha sonraki araştırmalarımda, Hacı Süleyman Efendinin, alim bir kişi olduğunu, 1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyet döneminde Aydın milletvekili olarak Meclisi Mebusan’da görev yaptığını; cehaletle mücadele ettiğini; tekkelerin kapatılması, teknik eğitime önem verilmesi, Ülkenin ‘Hasta Adam’ utancından kurtarılması gerekliliğini anlatan söylemlerde bulunduğunu; sosyal ve ekonomik kalkınma için önergeler verdiğini; saltanatın seçim yoluyla değiştirilmesini istediğini; özetle çağına göre çok ileri düşünceler taşıdığı için anlaşmazlık sonucu Meclisi Mebusan üyeliğinden istifa etmek zorunda kaldığını; Milli Mücadele’de aktif olarak yer aldığını, Nazilli’de Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurduğunu, Rauf Orbay’ın maddi yardım yapma isteğini, “Bu para,  bizden ziyade, Anadolu içerisinde teşkilatlanmanız için size lazım.” diyerek geri çevirdiğini; kanun kaçağı olan ve yakalanıp cezalandırılacağı kuşkusu taşıyan Demirci Mehmet Efe’nin güven duyarak Kuvayı Milliye saflarına katılması için oğlunu ona rehine verdiğini, eşkıyalıktan vazgeçen Demirci Mehmet Efe ve kızanlarının Kurtuluş Savaşında büyük yararlılıklar gösterdiğini, Nazilli Heyeti Milliyesini topladığını, Sivas Kongresine katıldığını, TBMM’ye birinci dönemde milletvekili seçilerek girdiğini, Cumhuriyet yanlısı olduğunu, ancak Cumhuriyet’in ilanını göremeden 5 Ekim 1923 günü bir kaza sonucu öldüğünü öğrendim.

*           *          *

Bir ay kadar önce elime geçen, 1990 yılında evine gönderilen bombalı bir paketin patlaması sonucu hayatını kaybeden  rahmetli Bahriye Üçok’un, ‘Şeriat Sarmalında Türkiye’ adlı kitabında, ‘Hacı Süleyman Efendi ve Kadın Hakları’ başlıklı yazısı(1) ile Uşak Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Filiz Çolak’ın, “TBMM’nin Devrimci Din Alimlerinden Hacı Süleyman Efendi (Bilgen) ve Meclisteki Faaliyetleri (1920-1923)” başlıklı makalesini(2) okuyunca, eski anılarım canlandı.

Hacı Süleyman Efendi 22 Mayıs 1920’de TBMM’de yaptığı konuşmada,

“Tarih, pusulasını şaşırmış ulusların çöküşünü gösteriyor. Ulusları kötü sonuçlara götüren neden yanlış fikirlerdir. İnsanlar, eğitilmedikçe hiçbir işe yaramazlar. Bugün köylerde ufak ufak okul yapmak, şehirlerde büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır. Köylerde yalnız erkekler için değil, kızlar için de okul açmak gerekir.

Erkeklerin okuması ne kadar gerekli ise kızların okuması da o oranda önemlidir. Çünkü, bir milletin en büyük mutluluğunu, en önemli bahtiyarlığını kadınlar teşkil eder. Yalnız benim nazarımda değil, gerçekte de kadın kutsal bir yaradılış abidesidir. Onu her vakit en latif duygularla bezenmiş görmek ne tatlı bir şereftir. Kadınları yüksek mertebede bulunan bir ulusun sırtı hiçbir vakit yere gelmez. Bu durumda olan bir ulus dünyanın en soylu ulusudur.

Kadın, kadınlığını, yüksek erdemini, anneliğini, zevceliğini bilirse o vakit sosyal düzenimizdeki ilerleme en yüksek düzeyini bulur.

… Aheng-i irfanı olmayan bir milletin, ahenk-i medeniyeti de olmaz; eşkiyalıkların, rezaletin, alçaklıkların nedeni hep cehalettir.”

diye seslenmiştir.

O tarihlerde yalnız erkeklerin seçmen olduğu, kadının hesaba katılmadığı bir toplumda gerçek bir din bilgini olan Hacı Süleyman Efendinin sözleri çok önemlidir ve çağına göre devrimci görüşlerdir.

1.Dönem TBMM yeni seçimlere gidilmek üzere fesih kararı alınca, Hacı Süleyman Efendinin aday olmama kararına üzülen Gazi Mustafa Kemal, ‘Muhterem’ sıfatını kullanarak çektiği telgraf ile “Namzetlikten sarf-ı nazar buyurmaklığınızı kaydettik. Siz, bizim her zaman ve vaziyette samimi bir mefkure (ülkü) arkadaşımızsınız. Afiyetinizi temenni ederim efendim.” diyerek takdirlerini bildirmiştir. Burada Mustafa Kemal’in telgrafındaki nezakete dikkatinizi çekerim…

*           *          *

5 Aralık 1934 tarihinde kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilince; 1930 yılında belediye seçimlerine katılma hakkı ile başlayan, 1933 yılında muhtar seçme ve seçilme hakkı ile ilerleyen süreç tamamlanmıştır. O tarihler itibarıyla çağdaş sayılan pek çok devletten önce Ülkemizde bu hakların kadınlara verilmesi, demokrasi yolunda ilerlediğimizin ve Kemalist reformların devam ettiğinin de göstergesi olmuştur.

Ülkemizde, Anayasamızın, ‘Ailenin korunması ve çocuk hakları’ başlıklı 41 ve pozitif ayırımcılığı öngören ‘Kanun önünde eşitlik’ başlıklı 10. maddelerinde yer alan emredici hükümlere karşın, kadın hakları ile ilgili olarak cinsiyet ayrımcılığı dahil çok konuda geriye gidişler söz konusudur. Hele hele haklı ve zorlayıcı hiçbir neden olmadığı hâlde, 90/son maddesi uyarınca iç hukukumuzda kanun hükmünde olan ve Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacak Ülkemizin de imzaladığı Birleşmiş Milletler Antlaşması, Avrupa Konseyi Statüsü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve bu konudaki diğer milletler arası antlaşmalar dikkate alınmadan; politik nedenlerle, Kadınlara Yönelik  Şiddet ve Aile İçi  Şiddetin  Önlenmesi ve  Bunlarla  Mücadeleye İlişkin  Avrupa  Konseyi   Sözleşmesi’nin (İstanbul Sözleşmesi), Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedilmesi ve bu konuda açılan davaların da Danıştay tarafından reddedilerek kesinleşmesi endişelerimizi artırmıştır.

Temennimiz, bir an önce büyük Atatürk’ün, “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin? Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”, “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” ve “Kadınlarını okutmayan milletler, yıkılmaya mahkûmdur.” diyen Büyük Atatürk’ün görüş ve düşüncelerinin rehber kabul edilmesi ve yapılan yanlışlardan  dönülmesidir.

Unutmayalım; kadının toplumsal statüsü, çağdaş uygarlığın mihenk taşıdır ve demokrasi ile paraleldir..

(1) Bahriye Üçok, Şeriat Sarmalında Türkiye, Cumhuriyet Kitapları, 6. Bası, Hacı Süleyman Efendi ve Kadın Hakları, s. 103-107)

(2) https://search.trdizin.gov.tr/tr/yayin/detay/250064/

———-+———-

Güzel Sözler :

Kadının güçlendirilmesi insan haklarına saygı ile iç içedir. Mahnaz Afkhami

Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın. Stuart Mill

İnsan özgür olmadan, mutlu olamaz. Dante

Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter. Nelson Mandela

YORUM YAP