İnsanlık tarihi boyunca savaşlar sadece meydanlarda, cephelerde ve siperlerde kazanılmamıştır. Cengiz Han, casuslarını düşman ülkelere göndererek onların moralini bozacak söylentiler çıkarır, düşman birliklerini savaşamayacak ve Moğol orduları ile başa çıkaramayacak duruma getirir. Aynı taktikler her dönemde uygulanmıştır, İkinci Dünya Savaşında bile S.S. kuvvetleri Nazi ordularının panzer tümenlerinin gücünü düşman ülkelere göstermiş ve daha savaş başlamadan sonucu elde etmesini başarmıştır.
Geçen yüzyılda dünyanın en büyük istihbarat teşkilatı olan İngiliz istihbaratı İslam ülkelerine İslamiyet’i çok iyi bilen casuslarını göndermiştir. 2. Abdülhamit döneminde Cemalettin EFGANİ, Afganistan’da Topal Molla, Kurtuluş Savaşımızda Ankara’da Mustafa SAGİR, İstanbul’da İngiliz muhipleri Cemiyeti’ne mensup mollalar, Doğu Anadolu Bölgesinde isyan çıkaran bazı hainler aslında İngiliz casusları idi.
İsrail Devleti 1948 yılında, Telaviv şehrinde mevcut İslami İlimler Üniversitesi ise 1956 yılında kurulmuştur. Bu üniversiteden yetişen kişiler İsrail ajanlarıdır ve tamamen İslam ülkelerinde faaliyet göstermektedirler. İsrail İstihbarat Bakanı, Türkiye’de mevcut 400 cemaatin 72’sini kendilerinin kurduğunu açıklamıştı nitekim birkaç ay önce yakalanan İsrail casuslarının arasında Hatay’da imamlık yapan bir kişi yakalanmıştır.
Televizyonlarda dini sohbet yapanların bazıları İslam dinini küçük düşürecek konuşmalar yapıyorlar hatta müstehcen konuşmalar yapanı bile gördüm. Milyonluk araba ile stüdyoya gelen bir kişinin İstanbul Beykoz semtindeki yüzme havuzlu villasını öğrencilerim bana göstermişti, bu zat bize israfın haram olduğunu söylüyor. Bizim dinimizde ruhban sınıfı yoktur, Allah ile aramıza hiç bir kişi veya kuruluş giremez, başvuru kaynağımız mukaddes kitabımız evimizde mevcuttur, cahilin vereceği akla ve saçma sapan bilgiye, hurafelere ihtiyacımız yoktur ve olmamalıdır. Bu kişiler dinimize de zarar veriyorlar.
Alman Profesör P. NEUMARK yıllar önce İstanbul Üniversitesinde ders verirken Türk öğrencilerine Avrupalıların Türkleri niçin sevmediğini maddeler halinde açıklamıştır. Bizi içeriden fethetmek, yıkmak, parçalamak, bölmek ve devletimizi zayıflatmak, milletimizi birbirine düşman etmek ve kamplara ayırmak için çok sinsi olarak çalışmaktadırlar. Ayrıca milli kültürümüzü, milli ahlakımızı, güzel gelenek ve göreneklerimizi, inançlarımızı, birlik ve beraberliğimizi yok etmek için akla gelmeyecek metotlar uygulamaktadırlar.
10 bin yıllık tarihimizde adını altın harflerle yazmış büyük şöhretli Milli Kahramanlarımızı, Kültür Abidelerimizi, büyük hizmetler etmiş Devlet adamlarımızı, önemli tarihi olaylarımızı, zaferlerimizi küçültmek, halkımızın gözünde değersizleştirmek, basitleştirmek ve yok etmek için müthiş bir karalama ve unutturma politikasını uygulamaktadırlar.
Kim ülkemize, devletimize ve milletimize hizmet etmiş ise, bir çivi bile çakmışsa bizim onlara vefa borcumuz vardır, yanlışlarını eleştirebiliriz ama hizmetlerini de yok sayamayız. Son yıllarda bilgisiz, ilgisiz, okumamış ve okumuş cahilleri kullanarak Cumhuriyetimizin kurucularına, Milletimizi ve vatanımız yok olmaktan kurtaran başta Atatürk olmak üzer O’nun askeri ve sivil kadrosuna hakaretler yağdıran, Kurtuluş Savaşımızı inkar eden hainler türemiştir. Söyledikleri tamamen iftiradır, yalandır, iftira atmak, yalan söylemek, yalancı şahitlik yapmak ahlaki ve dini yönden de men edilmiştir. Uyanık olacağız, bir olacağız, bölmeyeceğiz, bölünmeyeceğiz, yalancılara, iftiracılara ve hainlere fırsat vermeyeceğiz. Bunlara en güzel cevabı Neyzen Tevfik vermiştir:
” ESİR İKEN MÜMKÜN MÜDÜR İBADET?/ YATIP KALKIP ATATÜRK’E DUA ET/ SENİN GİBİ DÜRZÜLERİN YÜZÜNDEN/ DİNİNDEN DE SOĞUYACAK BU MİLLET./ İŞGALDEKİ HALİ SAKIN UNUTMA/ ATATÜRK’E DİL UZATMA SEBEPSİZ/ SEN ANANDAN ÇIKARDIN AMMA/ BABAN KİMDİ BİLEMEZDİN ŞEREFSİZ”