
29 Ekim 1923’de kurulmasının üzerinden yedi yıl geçen Türkiye Cumhuriyeti büyük sorunlarla uğraşıyordu. Devletin olanakları kısıtlıydı, halk yoksuldu ve hastalıktan kırılıyordu, okuma-yazma oranı çok düşüktü. Milletimiz, yıllardır çeşitli cephelerde sürdürülen savaşlardan harap ve bitap çıkmıştı. ABD ve Avrupa’nın sanayileşmiş ülkeleri 1929 yılında patlayan büyük ekonomik bunalımın etkileri altındaydı. Bu kriz, Ülkemiz dahil diğer devletleri de olumsuz etkilemişti. Tüm bu olumsuz koşullara karşın, akıl ve bilimi rehber edinen Mustafa Kemal ve arkadaşları, yılmadan çalışıyor, halkımızı çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma yolunda art arda devrimler yapıyor, benimsenen laik yönetim biçimini yerleştirmek için büyük uğraş veriyorlardı.
Ancak, bugün olduğu gibi o günlerde de Cumhuriyet karşıtları boş durmuyorlardı. 23 Aralık 1930’da Menemen’de “Şeriat” naraları atan Derviş Mehmet ve yandaşı aymazlara engel olmak isteyen yedek subay olarak askerliğini yapan Mustafa Fehmi Kubilay ile onun yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki’nin, şeriat isteyenlerce öldürülmesi büyük infial yaratmış, Ankara ayağa kalkmıştı. Olay vahimdi. Mustafa Kemal, Menemenlilerin tepkisiz kalmasına çok kızmış ve üzülmüştü. Dönemin TBMM Başkanı Kazım Özalp anılarında, “Atatürk’ün, Menemen’in haritadan silinmesini, halkın başka yerlere sürülmesini, kentin ortasına bir utanç anıtı dikilmesini istediğini; yapılanları, Cumhuriyet’in başını kesmek olarak nitelendirdiğini, ancak sonradan sinirinin geçtiğini, gereken tedbirlerin alındığını, hainlerin cezalandırıldığını” anlatır.
Annemin amcasının eşi Mukaddes Yengemiz, Kubilay’ın akrabasıydı. Çok fakirdiler. Ancak bulur buluşturur, her yıl Menemen’e gider, Kubilay’ı anma törenlerine katılırdı. Torunlarından birinin adını da Fehmi koydurmuştu. Kubilay’ın ve iki bekçinin şehit edilmesi evimizde sık konuşulur; büyüklerimiz, “bu olaydan sonra Manisa’da da bazı kişilerin yargılandığını ve ceza aldıklarını” söylerler, onlara iyi gözle bakmazlardı.
2021 yılının son günleriydi. Ankara’da avukat arkadaşım İsmail Sami Çakmak’la oturuyor, Kubilay Olayı’nı konuşuyorduk. Sık sık hayırla ve saygıyla andığı, yanında staj yaptığı ‘Deli Şakir’ ve ‘Şakir Ağa’ namlarıyla maruf Ankara Hâkimi Şakir Altay’ın, “bu olayı anlatan çok güzel bir şiiri olduğunu” söyledi ve ben zaman zaman yazdığımdan, bu şiiri bir yazımda kullanmamı istedi. Şakir Altay’ı rahmetle anıyor, İsmail Sami Çakmak’a teşekkür ediyorum.
Ankara Hâkimi Şakir Altay’ın, fazla bilinmeyen, bu yıl içerisinde kaybettiğimiz tiyatro ve seslendirme sanatçısı rahmetli Semih Sergen tarafından da seslendirilen, özlü ve olayı çok güzel anlatan ‘Anıt Şehir’ başlıklı şiirini paylaşıyorum.
Onlar inandılar, dövüştüler, öldüler…. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz…
Katledilmelerinin 92’nci yılında Devrim Şehitleri Cumhuriyet Öğretmeni Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay ile Bekçiler Hasan ve Şevki’yi rahmetle yâd ediyoruz… Onları unutmuyor ve unutturmuyoruz…
ANIT ŞEHİR
1906 yılının İzmir’inde
gözlerini açtı
Mustafa Fehmi.
İzmir’in ‘Muallim Mektebi’
Mustafa Fehmi’ye
Kubilay adını verdi.
Geçti Bursa’ya
unutuldu Mustafa Fehmi,
Bursa Muallim Mektebi
O’na sadece Kubilay dedi.
Değirmen dağı ile
Hıdırlık tepesi
Üstüne kurulmuştur
Menemen şehri.
Menemen’de ‘İhtiyat Zabiti’
Kubilay Mustafa Fehmi.
İstanbul’da Erenköy’de
Şevki Paşa Köşkünde
oturur
bir Nakşibendi Şeyhi
adı; Şeyh Esat Efendi
Menemen Hastanesi
İmamlığından emekli
Laz İbrahim ve
adamlarını
Şeyh Esat Efendi
İstanbul’dan yolladığı
çil, çil
altınlarla
besledi.
Manisa…
Bey, paşa, vezirlerin
eğitim yeri
Ünlü şehzadelerin şehri…
Ve de burada
Muradiye Camii
içinde
Hoca Laz İbrahim Efendi
Manisa’nın
Tevfikiye Mahallesinde
yapıldı
gizli bir toplantı.
Hoca Laz İbrahim’in
huzurunda,
Nakşibendi Şeyhi
Giritli Derviş
Mehmet Mehdi
ve
Kuyruğunu sallayan köpeği
Kıtmir’in
karşısında
ettiler
büyük yemini…
Verildi karar,
“Gerekiyorsa
tüm başlar
kesilecekti…”
Soğuk bir kış günü,
Aralık ayının
yirmi üçü
yıl 1930
Güzel ve de
tığ gibi
bir ihtiyat zabiti
Erlerinin başında
tam yirmi dört
yaşında
bölüğüyle
beraber
uygun adım
geçiyor.
Devrime karşı çıkmış
azgın bir güruh,
başlarında
Nakşibendi Şeyhi
Giritli Derviş
Mehmet Mehdi.
Arkalarında
Kıtmir nam
köpekleri.
Ellerinde yeşil
bayrak
dillerinde
tekbir
sesi…
Önde giden
Kubilay
bunları karşıladı.
Kollarını açıp bağırdı.
– Durun nereye, kime?
– Nereye mi?
Padişahımız efendiye,
din elden gidiyor
İ m a n kalmadı,
hacıya hocaya
İ n a n kalmadı.
Kurtaracağız dini
ve devleti
ve dahi
padişahımız efendiyi
Azgın kalabalık
durmadı,
Gazez Camii aralığından
çarşı içine
yürüdü.
Başta giden
yobazın
vurun diye
çınlayan sesi
bir
başkasının
mermisi
yaralanıp yere düşen
Kubilay…
İşte
o sıra
kapanan
bir pencerede
ve,
kırılan bir cam
ve b i r k a d ı n s e s i
V a y y y y…
bağ testeresiyle
kesilmişti
başı…
böylece başından ayrılan
bu vücudu
çarşı
içinde
y o b a z l a r
vahşi bir zevkle
s ü r ü d ü…
Yeşil bayrağın
tepesine asıldı,
K u b i l a y’ın
başı.
Ve de
yobazın biri
çarşı içinde
taşıdı
b u b a ş ı.
Halk şaşırdı,
halk korktu,
Şaşkınlık ve korku içinde
üçü beşi
bu işe
alkış
tuttu.
Korkmayan,
şaşırmayan
kişilerden ikisi,
biri
korucu Şevket(1)
diğeri
Hasan,
mahallenin bekçisi.
Bunlar
çırpınıp çıktılar
halkın içinden
“Etmeyen yazıktır,
kanun var”
dediler.
Hortlamıştı
ne çare
i r t i c a,
bunlar da ruhlarını,
A l l a h a
teslim
ettiler.
“Ey Türk istikbalinin evladı”
unutma
bu tarihteki
dünü
Soğuk bir kış günü,
O gün başta,
büyük devrim ustası
Gazi Mustafa Kemal
Paşa
vardı…
İstanbul’a
haberi
getirenleri
Gazi Mustafa Kemal Paşa,
bizzat
kendisi
tek tek
dinledi.
Bir an,
düşündü,
durdu.
Önasya’nın
bozkurdu,
arkasında hürmetle
bekleyenlere,
başıyla
işaret verdi
A n k a r a ‘ ya
dedi.
Çankaya’da
O kartal yuvasında
huzurda bekleyen
iki kişi,
Mustafa Muğlalı,
Kolordu Komutanı.
Şükrü Kaya
İçişleri Bakanı.
Aldılar emri:
T e z y a k ı l s ı n
Menemen şehri.
Çıt yok,
Döndüler geri.
Olaydan
dört gün sonra,
Gazi Mustafa Kemal Paşa
Genel Kurmay Başkanlığına
çekti
şu teli:
“Büyük ordunun
kahraman, genç
subayı ve
Ülkücü öğretmen ordusunun
kıymetli uzvu
K u b i l a y
temiz kanıyla
Cumhuriyetin canlılığını
tazelemiş ve
kuvvetlendirmiştir.”
Mustafa Muğlalı’nın
“Divanı Harbi”
Menemen’de kuruldu.
Kubilay’ın, korucu’nun, bekçi’nin, (2)
devrim uğruna, A l l a h a
kavuştukları yerde,
Menemen çarşısının
ortasında,
otuz yedi
yobazın
başı
1931 yılının
Mart ayının yedisinde
vuruldu.
Gazi Mustafa Kemal
Paşa’ya
varıp dediler:
“Divanı Harp,
gereğini ifa etti.”
otuz yedi yobazın
başı
gitti.
Ve irtica
bitti.
Onlar etti,
sen etme.
Suçu yok Menemen’in.
Gazi Mustafa Kemal
Paşanın,
Gözlerinden boşanırken
yaş.
Karşıda
yeşil bayrak
üstüne asılmış
bir baş
dururken
o gün, devrimin kalbi
tüm vatanda
vuruyordu.
Ve de o gün,
Bu ses,
tüm vatanda
tüm heyecanıyla
duyuluyordu.
Gazi Mustafa Kemal Paşa
kalktı ayağa.
“Anlamadınız” beni dedi.
Yakılacaktı Menemen şehri.
Ve orada,
yanan ateşin bıraktığı,
bir anıt şehir yükselecekti.
Ben,
halkıma yapacaktım
yeni bir şehir ve bu
şehrin ortasına
devrim kanına
eli bulaşmamış bir
cami ve de çarşı.
Fakat siz karşı çıktınız
bana karşı.
Y a k ı l a c a k t ı
Menemen şehri ve orada,
doğal bir
anıt şehir
yükselecekti.
Bu anıt, “Cumhuriyetin ilanından yedi yıl sonra, burada, baş gösteren irtica yakılarak yok edilmiştir” diye, tüm cihana bağırıp, haykıracaktı.
(1) Korucu Şevket değil, bekçi Şevki olacak.
(2) Korucu’ nun, bekçi’nin değil; bekçilerin olacak.
———-+———-
Güzel Sözler
Bir an için tahayyül ediniz ki: Batı dünyasındaki rönesans, reformasyon, bilim ve düşünce ihtilali, Fransız İnkılabı ve Sanayi Devrimini; Atatürk bir insan ömrüne sığdırmıştır. Arnold Toynbee
Çıkar konuşunca, vicdan susar. Cemil Meriç
Özgürlük; onu savunma cesaretini gösterenlerin hakkıdır. Pericles
Yüzünü güneşe çeviren insan, gölge görmez. Helen Keller