DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

‘Rajon’ Entellektüalizmi Ve Yarım Bilgiyle Tehcir Konusu

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
‘Rajon’ Entellektüalizmi Ve Yarım Bilgiyle Tehcir Konusu

Bazen kafam esrikleşiyor, ‘tutmayın beni’ dercesine yazmaya koyuluyorum, zararım kendime; ama propaganda amaçlı söylemler olunca dikkat kesiliyorum, tarih-ekonomi-siyaset gibi konularda üstten atanları duyunca tutarlılık ararım, derinlik ararım, karşılaştırmalar yaparım. Her konuda değil tabii, mesela futbolda çulsuz adamın milyon dolarlık transfer hikâyelerinde takım sahibi gibi kabarması çok hıyarca geliyor, ses etmem; zaten ekranlar  kara-futbolla dolu!..

Bunu geçelim…

Demek istediğim şu, bazı toplantılara katılıyorum veya ortaya bir konu üzerinde dipnot ya da kronoloji açısında bir bilgi naklediliyor, gerçekliği var mı, tarih kaydı, arşiv bilgisi, resmi belge filan… Yok; ‘Büyük resmi görmüyorsun’ ‘Küresel güçler’ ‘Derin devlet filan…’ gizemli, sır içinde büyük iddiaların perde arkasını bildiğini sanan imalı cümleler, hatta nevrotik rajonlarla karşılaşıyorsun. -Ha bu iddiaların tümüyle geçersiz olduğunu söylemiyorum, yargılamaktan kaçınırım ama konuşmalar kahve muhabbetini aşamıyor, diyorum.-

Tabii arada kutsal değerlerimizin magazinleştirmesini de es geçmeyelim. Biraz Kurtlar Vadisi dizisindekiler gibi derin ilişkiler içinde olma hali; kara para, karşılıksız kredi, bürokratik avantajlar, hatta gösteriş harcamasıyla işadamına dönüşenler de var. Bu sözde kahramanların zevzeklikten kabadayılığa uzanan yelpazedeki toplumsal varoluşları aslında kendi başlarına bir hiçtir ama bazıları yetişti, kollandı, paralandı, siyasal ilişkileri güçlendi ve mafya oldu. Adam yerine konuldu, hele çökme’yle zenginleşen organizasyonların içinde bir de hukuk kılıfını giydin mi, değme keyfine.

Aslında bu karakterlerinin ne mal olduklarını iyi anlamak için takip edeceğiniz yöntem bellidir, ‘Yeşili izle, yani doları, yani para kaynağını bul, ilişkileri çöz’

Bu süreçte eğer mafyatik tipler bir de toplum için rol model olacaksa, eyvah derim,

Toplum çöküşe gidiyordur.

İkinci konu ekonomi; birileri ‘Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım’ zibidiliğini bu memlekete ekonominin kitabını yazdık diye lanse etti. Denklemde genellikle şu kural işler: Enflasyon yükselirse ahlak düşer.

Sonuç?.. Kısaca şu biri bana enflasyon yüksek ve yükselme eğilimindeyse, o toplumun ahlakının çelik gibi sağlam durduğunu söylemesin; inanmam.

Üçüncüsü ideoloji. Mesela Türkiye’nin kurucu kahramanlarına laf edenler var. Sana bir devlet ve o devlet içinde bir millet kotarılmış, hâlâ değerini anlamamışsın…

Mesela bazı üniversite hocalarının paylaşımını gördüm, Ermenilerle ilgili tehcir konusu gündeme geldi, büyük ihtimalle fraksiyonel bakışa sahip, diğeri de sofu- milliyetçi olduğunu söyleyen… Biri özürden söz ediyor, diğeri cemaatlere özgürlükten, diğeri federasyondan, öteki maço bıyığını titreterek bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik’ türküsünü çığırıyor.

Açıkça söyleyeyim bizim entellüalizmde derin bir sorun var. Eskiden münevver dedin mi aklında terbiye görgü dahil olurdu, şimdi ‘aydın’ tiplerinde bilgiç kasılma var, kendini bir şey sanma var, aslında yarım bilgi var…

TEHCİR

Üniversite hocalığı özgür düşüncedir, işinde uzmanlıktır; ama bakıyorsun bu aralar seviye çok düştü. Neticede üniversitelerimizin dünya sıralamasında yeri gittikçe gerilere düşüyor.

Hoca konuşur, konuşsun… Madem Ermeni tehcirinden söz ediyoruz, devam edelim;

Bir: Ülkelerin kalkışmaya karşı kendini koruma hakkı var mıdır, vardır.

O günlere dönelim: Doğudaki Ermeniler kalkışmada bulundu. Kalkışma sırasında karşılarında onları durduracak ahali oldukça çaresiz durumdaydı, çünkü o bölgede Türk erkekleri evinden yurdundan çok uzakta, Çanakkale’ de, Balkanlar’ da, Galiçya’da, Hicaz’da, Yemen’ de, sınır boylarında savaşta çarpışıyorlardı.

Bakın bir zamanlar Gümrü’deki Türk mahallesinden söz edilir, bugün yok; kaynak Mıgırtiç Armen, ‘Hegnar Çeşmesi’ adlı bir öykü kitabı vardır. O zaman anlatılan Türkler bugün yoktur, çeteler tarafından yok edilmiştir.

Ermeni tehcir konusuna ilk el atanlardan biri Rusya’dır; öyle ki Ermenilerin ismi konularak Osmanlı’ya, huzur ve güvenliğini tesis şartı getirilen ilk adım, Rusya’yla savaşmamızdan hemen sonra konulmuş. Buradaki siyasal amaç, Güney Kafkasya ve Doğu’ya iniş kapısı olarak, taşeron bir bölge imtiyazına sahip topraklar üzerinden hâkimiyetini yaymak istemeleriydi. İşte bu süreçte, Ermeniler, haklarının Türkler tarafından gasp edildiğini ve bazıları sistematik olarak yürütüldüğünü iddia ederek soykırım yalanını ortaya atıyor ve bunun için bugüne dek, yüzlerce kitap yazıyor-yazdırılıyor…
Peki bu sürecin din tarihi açısından bir ilişkisi var mıdır?

Var. Hıristiyanlar mezhep olarak üçe ayrıldığında, Vatikan, bir zaman, Ermeniler’ de dahil olmak üzere, Doğu Kiliselerini, mesela Süryani kilisesini, hatta Antakya; hadi biraz daha ilerleyelim, Bağdat’a, Suriye’ ye genişleyen bir coğrafya üzerindeki toplulukların büyük bir kısmının bağlandığı Ortodoks düşünceyi aforoz etmişti. Aforoz etmek demek, dinden çıktıklarını söylemektir ve ‘Katl-i Vacip’ anlamına gelir. Türkler de Doğu kapısından, Malazgirt’ten Anadolu’ ya girdiklerinde, sanmayın ki öyle Ermenilerle, Doğu Kilisesiyle savaştı… O bölgenin insanları Papalıktan o kadar çekmiştir ki, Türklerin Anadolu’ya gelişlerini büyük bir memnuniyetle karşılaşmışlardır. Yani diyeceğimiz şu ki, Ermenilerle aramızda tarihe dayanan bir düşmanlık ekmek isteniyorsa, yalandır! Hemen bir örnek verelim,
Rene Grousset’in ‘Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi’ kitabında –Aras Yayınları- okunabilir; bu kitapta çok geniş bir kaynakçadan yararlanılmıştır ve Ermeniler üzerinden bölge halklarının kültürleri anlatılırken bu coğrafyadaki bir kısım halkların, Bizans Ordusunu karşı Alparslan’ın mevzilerinde yer aldıkları anlatılmıştır. Bu gerçeğin bir yüzüdür;

Üç:

Bakın az yukarıda Papalığın Ortodoksları nasıl aforoz ettiği söyledik. Ne zamana kadar?
Ocak 1964’e kadar; bu tarihte Ortodoks Kiliseleri baş patriği Athenagoras ile Papa Paulus Kudüs’te buluşarak, 900 yıl önceki aforoz’u geri almıştır. Bu anlaşmayla birlikte, bakın neler olmuş: Moskova’ nın güdümündeki Ermeni Patriği, 1915 Tehcirinin 50. Yılı dolayısıyla Türkiye’ yi suçlamış, hatta savaş ilan etmiştir. Aynı yıl, -ilginçtir- Lübnan’daki ABD güdümündeki Ermeği Patriği de aynı çağrıya uymuştur. Ardından Ermeni –sözde- Soykırımı üzerine anıtlar dikilmeye başlanmıştır. Bizce, Papalık Makamı ile Avrupa Birliği’ nin –sözde- soykırım tasarısı ile aldığı kararı bu yönde yorumlamak yanlış olmaz sanırım.
O dönemde hiç mi acılar yaşanmadı?.. O tarihte İnsani acılar hiç mi olmadı? Oldu. Ama bu tek yanlı olmayıp, aksine Türklerin neler çektiklerini de hatırlamak, bugünlerimize ayrıca ışık tutacaktır.

Bu yazıyı konuya giriş mahiyetinde ele alın isterseniz; tıpkı Zeytun’ dan başlayarak, ya da Amerikan Board etkisiyle Anadolu’daki yabancı misyoner okullarının isyancılara verdiği destek ile eğitim üzerinden emperyalizmin çıkarlarını nasıl işlediklerini bilmiyor gibi konuşanlar gibi. (https://www.formathaber.com/cevdet-celebi-ve-semsul-irfan-mektebi-uzerine-31850/) olmayın…

Şimdi bir de Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihi rolüne gelelim. Gazi’nin liderliğinde Türklere bir devlet verildi. Bu Cumhuriyet vatanın müreffeh ve münevver olması için çalışan bir millet sevdasını kotarmaya çalışırken, dini-etnik farketmez, hepsinin de tarihi bir derinliği var ve ret edilemez ancak bunu bir millet potasında demokratik ve hukuki bir yapıda kaynaştırmak için Batı demokrasisini örnek aldı…

Bize göre Batılıların itiraz ettiği konunun başında, hâlâ bir Türk Devleti’ nin Anadolu’ da olmasını içlerine sindirememiş bir psikoloji söz konusudur.

Sonra ne oldu. Karşı devrim hareketli siyasete bulaştı, zamanla cemaatleşmeyi demokrasi adına hoşgörmenin gerekliliğine vurgu yaparak azınlık hakları, federatif veya cemaatleşme yapıları teşvik edildi.

Demek istediğim şu, yarım bilgi, fikri derinlik kadar, milli karakteri, insani vicdanı da yaralar.

Osman Özbaş

YORUM YAP