Sultan 2. Abdülhamit’in ikinci oğlu olan Şehzade Ahmet Nuri Efendi, 1870 yılında Yıldız Sarayında doğmuştur, Harbiye Mektebinde okumuş, babasının tahttan indirilmesiyle tüm aile fertleri Yıldız Sarayından çıkarılmıştır. Gidecek yeri olmayan şehzade Ahmet Nuri Efendi, ağabeyi Selim Efendi ile birlikte ablası Zekiye Sultanın evine sığınmıştır. Şehzade Ahmet Nuri Efendi resim ve cam boyama sanatında yeteneklidir, ablası Ayşe Sultan kardeşi hakkında şunları anlatmıştır: “ Çok zeki ve o nispette de hassas bir zat idi, resme yeteneği vardı. Sarayda iken İtalyan ressam Salvatore Valery’den ders almıştı.”
Bir Cuma Selamlığında babasının arabasına atılan bir paketi bomba sanarak kucaklayıp arabadan atmış ancak bu paketin kimsesiz bir bebek olduğu anlaşılmış, bu atlamanın şiddetinden fıtık olmuş, ameliyatına rağmen bu hastalıktan kurtulamamıştı. Hanedanın geleneklerine aykırı olarak bir evlik yapmış, 1900 senesinde sarayda görevli bir Binbaşının kızı olan Fahriye Zişan hanım ile evlenmiştir. Sultan Abdülhamit Han, evladının hatırına ses çıkarmamış, sonradan gelinini sevmiş, ancak 1905 yılında gerçekleşen bir fıtık ameliyatından sonra eşine iyi baktığı için gelini Fahriye hanımı altın madalya ile ödüllendirmiştir. Bu çiftin çocukları olmamış, buna rağmen eşini çok seven Şehzade başka bir evlilik yapmamıştır. 1919 yılında bir olay üzerine Fahriye Hanım evini terk ederek ablasının yanına yerleşir.
1924 yılında saltanat kaldırılıp Osmanlı hanedanı sürgün edildiğinde Şehzade Ahmet Nuri Efendi Albay idi, o günlerde eşinden ayrı yaşayan Fahriyle Hanım, eşinden boşanarak İstanbul’da kalabilirdi ancak “ Efendinin ekmeğini yedim, onu gurbet ellerde yalnız bırakamam.” diyerek kocasıyla birlikte sürgüne gitmeyi göze almış, Nice şehrine gitmişlerdir. Fahriye Hanım, 1940 senesinde burada vefat edince bu çilekeş ve vefakar Hanımın cenazesi zorlukla Şam’a götürülerek Süleymaniye Camisinin bahçesindeki aile kabristanına defnedildi. Her an ülkesine dönme hayali ile yaşayan Şehzade vatansız bir subay olarak gurbette maddi ve manevi sıkıntılar çeker. Babasından kalan mirası geri alabilmek için mücadele eder ancak “ Hanedanın tüm malları Türk Milletinin malıdır.” gerekçesi ile reddedilir.
Bu arada vaktiyle İstanbul’da iyilikte bulunduğu bir Rum genci, gurbette rastladığı Şehzadeye bir miktar yardım eder, Şehzade imal ettiği sabun gibi tuvalet malzemelerini satarak bir müddet geçimini sağlar. 2. Dünya Savaşı durumunu daha da zorlaştırır, 1944 yılı ağustos ayında Fransa’nın Digne şehrinde bir parkta ölü olarak bulunur. Halası Mediha Sultan’ın torunu olan Fethi Sami Bey’in bu konuda şunları anlatır: “ Ahmet Efendi’yi tanır ve severdim. Öldüğünde cebinde bir mektup bulunmuştu. “ mektupta, “ Ben ölürsem, kimseyi suçlamayın; zira açlıktan ölüyorum. Bir sinemada piyano çalarak hayatımı kazanıyordum. Şimdi bu işi de bulamıyorum. Beni bir Müslüman olarak defnedersiniz.” diye yazılıydı. Bunu babam öğrenmişti, bizlere anlattı.”
Şehzade Ahmet Nuri Efendi, Paris yakınlarındaki Bobipny Müslüman mezarlığında toprağa verildi, mezarı TİKA tarafından onarılmış ve mermerden kabri yaptırılmıştır, bu mezarlıkta hanedan mensuplarında Şehzade Ahmet Nuri’nin kardeşi Abdürrahim Hayri Efendi’nin, 5. Murat’ın torunu Şehzade General Osman Fuat’ın, kızı Selma Sultan ile bazı hanım sultanların, Ayşe OSMANOĞLU’nun eşinin kabirleri bulunmaktadır. Bazı mezarların üzerindeki isimler silik durumdadır. Bu kabirleri Selma Sultan’ın kızı Kenize Murat hanımdan başka ziyaret eden yoktur.