DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

ULU ÇINARLAR (YARGIYA DEĞER KATANLAR)

Yayınlanma Tarihi : Google News

Çınar ağacının, toplumumuz belleğinde ayrı bir yeri vardır. Çınar, güçlü ve dayanıklı olma, uzun ömür ve yücelik anlamına gelir. Rüyasında çınar ağacı gören Osman Bey’in kurduğu devlet, süreç içinde tarihe damgasını vuran bir imparatorluğa dönüşmüştür.

Çınar yaprağı da sonsuz aşk ve sevgiyi ifade eder.

Çınar ağacı, mitolojide ve edebiyatımızda da çok önemlidir. Törelerimize göre de, çınar ağaçları zorunlu olmadıkça kesilmez, aksine korunur.

 1868 yılında ‘Divanı-ı Ahkâm-ı Adliye’ adı ile kurulan Yargıtay’da görev yapıp emekli olan, yaşantıları, davranışları ve kararlarıyla örnek olup, ahirete göç eden çok sayıda hukukçu olmuştur.

 Yakın zamanda 26 Ocak 2023’de Onursal Yargıtay Üyesi Akın Demir’i, doğum günü olan 01 Şubat 2023’de de Onursal Yargıtay Birinci Başkanvekili Mehmet Handan Surlu’yu kaybettik. İkisi de benim ve onlarla yakın çalışma olanağı bulan hâkim ve savcı meslektaşlarımız üzerinde iz bırakan, saygınlık uyandıran ve hayatlarımıza dokunan insanlardı.

*           *          *

 Akın Demir’le ilgili olarak, 2011 yılında Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi üyeliğinden emekli olduğunda kaleme aldığım, ‘Sol Yanım Ağrıyor’ başlıklı yazım, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün çıkardığı ‘Sesleniş Gazetesi’nde yayımlanmıştı.

 Ona, ‘Akın Ağabey’ derdim. O da yakın çevremde lakabım ‘Ağabey’ olduğu için; bana, ‘Suat Ağabey’ diye seslenirdi. Benim gerçek ağabeyim gibiydi. O da benim için, “Sen benim kardeşimsin” derdi.

 Hayatıma yön veren kişilerden biriydi. Adalet Müfettişi iken Bayramiç’te, hepimizin ağabeyi olan Adalet Başmüfettişi Metin Özsoyarslan’la birlikte beni denetlemiş, müfettişlik önermişler, kabul edince de müfettişliğe atanmıştım. Ondan sonra yollarımız kesişmiş, Ankara ve İzmir’de Adalet Müfettişi ve Adalet Başmüfettişi, daha sonra tekrar Ankara’da 1998 yılı sonrası Adalet Bakanlığında o Personel Genel Müdürü, ben Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, Yargıtay’da da üye olarak birlikte görev yapmıştık.

Mesleğe, Başkale Cumhuriyet savcısı olarak başlamış, Ayvacık ve Çanakkale Cumhuriyet savcılığı yapmış, Metin Ağabeyin önerisiyle adalet müfettişliğine atanmıştı.

Yollarımız kesiştikten sonra acılarımızı sevinçlerimizi paylaşmış, sıkıntılı günlerimde hep yanımda olmuştu.

İkinci kez Ankara’da bir araya gelince, evlerimizi İzmir’den Ankara’ya getiremediğimizden bir yıl kadar Hâkimevi’nde Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Melih Tarı ile birlikte üçümüz kalmış, o daha sonra yakındaki bir lojmana geçmiş, biz aynı yerde kalmaya devam etmiştik. O yıllarda Hâkimevi’ndeki (1) numaralı, giriş kapısına en yakın, sahneye en uzak masa akşamları bize aitti. Orada yemek yer, misafirlerimizi ağırlardık. Masamız, meşveret masası gibiydi. Konuşur, danışır, tartışırdık. Bazen tartışmalarımız atışmaya varır, birbirimize kızar, ayrılır, ancak kızgınlığımız orada kalır, ertesi gün yine bir araya gelir, kaldığımız yerden devam ederdik.

Bazı cezaevlerinde Devlet hakimiyetinin olmadığı yıllardı. Devlet olarak sadece dış korumayla yetiniyorduk. Terör ve çıkar amaçlı suç örgütleri cezaevlerine hakimdi. Âdeta  cezaevleri içinde benzer bir yapı kurulmuş gibiydi. İçeride mahkemeler kuruluyor, kararlar alınıyor, infazlar yapılıyor, dışarıya talimatlar veriliyor, suç işleniyordu. Bir kısım cezaevi, silahlı terör örgütlerinin eğitim yuvası görevini görüyordu. Sempatizanlar içeride eğitiliyor, cezaevinden militan olarak çıkıyordu. Aynı sıkıntılar çıkar amaçlı suç örgütleri için de geçerliydi. “Cezaevine hakim olamayan devlet olur mu?” diyor, hayıflanıyorduk. Bunun sona erdirilmesi gerekiyordu. O dönem siyasi irade, Bakanlık, mesai arkadaşlarım ve meslektaşlarımla gece gündüz çalışarak bu durumu sona erdirdik. Hepsini hayırla anıyorum. Akın Demir, o sıkıntılı günlerde Adalet Bakanlığında bizim en büyük destekçilerimizdendi. Hissettirmeden beni gözler, savunur ve kollardı.

Yargıtay 2010-2014 Stratejik Planı’nın hazırlanmasında görev almış, ‘Yönlendirme Kurulu’nun Başkanlığını yapmıştı.

Hep özveriliydi. Yaşamını, başkalarının mutluluğu için kurmuştu. Çabuk parlar, ancak kızgınlığı hemen geçer; üzüntüsü ise daha uzun sürerdi.

Hırslı bir kişi değildi. Küçük şeylerden mutlu olur, olumlu düşünür, güzellik ve iyiliklere odaklanırdı. Eski Türk filmlerindeki erkek kahramanlara benzerdi.

Müziğe ve enstrümanlarına özel bir ilgisi ve yatkınlığı vardı. Çok iyi bir kulağa sahipti. Ankara Barosu Türk Sanat Müziği Korusunda korist olan eşi Nilüfer Hanım’ın konserlerine birlikte giderdik. Yargıtay üyesi iken ut çalmaya başlamış, özel dersler almış, Düyek usûlünde ‘Nihâvend Saz Eseri’ adıyla bir beste yapmış, bu eserini Kültür ve Turizm Bakanlığı Koro Şefi ve Ses Sanatçısı Dr. Cumhur Koca notaya almıştı.

Saygısızlığa ve vefasızlığa kızardı. Ayrancı’daki Cemal Süreya Parkındaki, Cemal Süreya’nın heykelinin taşları dökülmüş, ismi kaybolmuştu. Birlikte Belediye’ye dilekçe vermiş gerekli tamiratını yaptırmıştık. Çok kızdığı ve üzüldüğü konulardan biri de yabancılara taşınmaz satışıydı.

Dikmen Parkında, Eymir Gölünde, ODTÜ’de uzun yürüyüşler yapardık.

Son yıllarını amansız kanser hastalığı ile geçirdi. Çok mücadele etti. Olmadı. Her zaman ki gibi yaşamın iki gerçekliğinden biri olan, ‘ölüm’ kazandı.

Her sabah günaydın diyerek mesajlaştığım ağabeyimi kaybettim.

Ölümü ile sol yanım daha çok ağrıdı.

*           *          *

Mehmet Handan Surlu’nun adını 1985 yılında adalet müfettişi olunca duymuştum. O kararnamede atanan adalet müfettişlerine tebrik mektubu göndermişti. Sonradan öğrendik. O her atanan adalet müfettişine aynı şekilde mektup gönderirmiş.

1986 yılında Ankara’dan İzmir’e gönderilince, Handan Ağabeyle tanıştım. Beni tanıdığını söyledi. Bitlis’de Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yaparken, orada Emlak Kredi Bankası müdürü olan rahmetli Cevat Eniştem, ona benden söz etmiş. O yıllarda Teftiş Kurulunun en genç müfettişiydim. Bana hep yakınlık göstermiş, yetişmem için uğraş vermişti.

Handan Ağabey sırasıyla İmranlı Hâkimliği, Afşin Hâkimliği, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Denizli Hâkimliği yapmış, teşkilatımızda ayrı bir yeri olan Müfettiş Hâkimlik görevinde bulunmuştu. 1980 askeri darbesinden sonra Yüksek Hâkimler Kurulu lağvedilince Adalet Müfettişi, sonra da Adalet Başmüfettişi olmuştu.

1986 yılında birlikte Şişli denetimini yaptık. Yakınlığımız daha da arttı. Disiplinli ve sistematik çalışan bir insandı. Yatarken, başucunda bir kalem ve not defteri bulundurur, geceleri uyanınca aklına gelenleri yazardı. O günlerde ona, “En silik yazı, en kuvvetli hafızadan daha kuvvetlidir!” dememi unutmamıştı. Zaman zaman bu sözlerle bana takılırdı.

Acul bir insandı. Beklemek onu sıkardı. Bir gün, yanımda taşıdığım bir defterin ilk sayfasına yazdığım İtalyan Yazar Cesare Pavese’nin, “Yine de bir iştir beklemek. Bekleyecek bir şeyi olmamaktır korkunç olan.” sözlerini görmüş ve çok beğenmişti.

Esprilerinden biri sık sık söylediği, “Hukukçunun aptalı hâkim ve savcı, daha aptalı müfettiş; akıllısı avukat, en akıllısı da noter olur!” cümlesiydi.

Okumayı severdi. Mesleğinin ilk yıllarından itibaren mesleki makaleler ve kitaplar kaleme almıştı.

İlk kitabı 1974 yılında Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı iken kaleme aldığı, ‘Gerekçeli İçtihatlı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun Şerhi’ adlı kitaptı.

14 Eylül 1990-Cuma günü Yargıtay üyeliğine seçilmişti. Onu ve birlikte seçildiği İzmir DGM Cumhuriyet Başsavcısı Hulusi (Öğütçü) Ağabeyi 16 Eylül 1990-Pazar akşamı İzmir Otogarından Ankara’ya uğurlamıştım. 1990 yılından 2002 yılına kadar Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi üyesi olarak görev yapmış, 2002 yılında bu Dairenin Başkanlığına, 2004 yılında da Yargıtay Birinci Başkanvekilliğine (Hukuk) seçilmiş, 2006 yılında yaş haddinden emekliye ayrılmıştır.

Yargıtay’daki görevi sırasında ve sonrasında taşınmaz hukuku üzerine münferiden veya arkadaşlarıyla çok sayıda esere imza atmış, Hukuk Genel Kurulu içtihatlarını yayımlamış, mesleki yazılarını sürdürmüş; panellerde oturum başkanlığı yapmış, tebliğler sunmuş; Türk Medeni Kanunu Tasarısını hazırlayan Medeni Kanun Komisyonunda görev almış, Kanun’un 2001 yılında kabul edilmesinden sonra tanıtımı toplantılarına katılmış; Seçkin Yayıncılık’ın çıkardığı ‘Terazi’ dergisinin kuruluşunda bulunmuş ve editörlük yapmıştır.

Türkiye Adalet Akademisi kurulmadan önce faaliyette bulunan Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezinde; Ufuk ve Bilkent Üniversiteleri Hukuk Fakülteleri ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Meslek Yüksek Okulunda ders vermiştir.

Bize devamlı nasihatı, kararların uzun yazılmamasıydı. “Kısa cümleler kurun ve anlaşılır yazın!” der, yazım kurallarına özen gösterirdi.

Benim HSYK üyesi seçilmeme çok sevinmişti. Yargıtay’da HSYK üyeliği için yapılan ve Cumhurbaşkanına gönderilen üç aday arasında ilk sırada seçildiği hâlde, Cumhurbaşkanınca seçilmemesine üzülmüştü.

Ailesine çok bağlıydı. ‘Cem Abi’ diye seslendiği tek torununa özel ilgi gösterirdi.

Dolu dolu yaşadı, ama sonunda her zamanki gibi ölüm yine galip geldi, o zeki ve hareketli insanı kaybettik…

*           *          *

İkisi de sıkı Fenerbahçeliydi ve kulüp üyesiydi. Fenerbahçe’nin galibiyetlerine sevinir, mağlubiyetlerine üzülürler; ben Galatasaraylı olduğumdan şakalaşır, birbirimize takılırdık.

Benim ve sevenleri yönünden ikisi de yerleri doldurulamayacak kişilerdi.

Samsun doğumlu olan Akın Ağabey 77, Keskin doğumlu Handan Ağabey 82 yaşında vefat etti.

Mekanları cennet olsun… Ailelerinin ve sevenlerinin başı sağ olsun…

Sözün özü: Yaşları, günümüz koşullarına göre çok fazla sayılmasa da onlar, bizim çınarlarımız, bilip tanıyanlar açısından hep iyilikle anılacak hukuk insanlarıydı. Çevrelerinde farklılık yarattılar, başka hayatlara dokundular, anlam kattılar, geride izlerini bıraktılar, yargıya değer kattılar ve gittiler… Ne mutlu onlara…

———-+———-

Güzel Sözler

Bana surat asma ey hayat; misafirim sonuçta, kalkar giderim. Özdemir Asaf

Belki birgün lazım olur diye; kıyıya köşeye biraz mutluluk saklamalıydık. İlhan Berk

Hayat bir hediyedir, onu yaşamayı unutmayın. Nicola Yoon

Yanında huzur bulduğunuz insanlar servetinizdir. Erich Fromm

YORUM YAP