
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu Suriye politikasına ilişkin Hükümette kendi dönemine ilişkin ‘İtibar Suikastine’ meydan okudu: ”Yeter artık! Gelin, buradayım…’
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi’nin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada Sığınmacılar -mülteciler sorununu bütün detaylarıyla inceleyecek bir araştırma komisyonu kurulması önerisinde bulunarak,
”Hepsine çağrıda bulunuyorum, yetmiyor. Hemen bu konuda bir araştırma komisyonu kurulsun sığınmacılar-mülteciler sorununun bütün detaylarıyla inceleyecek olan, sorumlular varsa da yargılanacak bir araştırma komisyonu, gerekiyorsa soruşturma komisyonu kurulsun, bir an bile korkmam. Yeter! Yolda selam verme konusunda bile tereddüt edeceğiniz insanlar Türkiye’de bu kadar emekle, bu kadar fedakârlıkla görev yapmış devlet adamlarına bu kadar rahat saldırabiliyorlarsa bir soru sormaları lazım!” dedi.
”Bunların matematiği de tarihi de hafızası da yok ama en önemlisi vicdanı yok.”
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi’nin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, ‘Son günlerde şahsen bana ve partime yönelik çok kapsamlı bir operasyon var.” ifadesini kullandı. ”Tüm dünyada barış diplomasisi yapmış birine dönüp ‘suçlu sensin’ deniyor. Bunların matematiği de tarihi de hafızası da yok ama en önemlisi vicdanı yok.” dedi.
”Ben gitmişim Esad’a ültimatom vermişim ve demişim ki tez bir yeni anayasa yaz, tez şunu yap bunu yap, o da sen Amerikan temsilcisi misin Türk temsilcisi demiş bana. Arkadaşlar, hayatımda 1 dakikalık bile bir yabancı görüşme yok ki devlet kaydına geçmemiş olsun. Ben tarihçiyim, her görüşmemin bütün detayları devlet kayıtlarında vardır. Şimdi çağrıda bulunuyorum Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’a ve Cumhurbaşkanına, o dönemde beraber görev yaptık. Dışişleri arşivlerini açın ve benim 4-6 Nisan 2011’de ve 9 Ağustos 2011’de Esad’la yaptığım birisi 4 saatlik, biri 6 saatlik görüşmeleri kamuoyuna açıklayın. O görüşme notlarını ben yazmadım, devletin büyükelçisi yazdı. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Büyükelçisi yazdı. Kamuoyuna açıklayın ya, kaldırın ambargoları. Milli Güvenlik Kurulu’nda benim mültecilerle ilgili ne tavsiye ettiğimi de kamuoyuna açıklayın. “Eğer sayı 100 bini aşarsa tampon bölge kuralım ve orada karşılayalım, Türkiye mülteci yükünü kaldıramaz” dediğimi, bunu Amerikalılara, Avrupalılara, Araplara söylediğimi de oralardan çıkarın. Bütün yabancılarla o yıllarda yaptığım görüşmelerin telefon dokümanların çıkarın.” açıklamasını yaptı.
Tüm temaslarım Devlet Kaydı Altında
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi’nin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada o günlerde Dışişleri Bakanı olarak faaliyetlerine ilişkin bir kesit aktardı:
”Ben hiçbir zaman öyle Esed-Esad ayrımı falan yapmadan konuştum. 6 Nisan görüşmesinde arkadaşlar 24 saatte 3 ülkeye gittim. Bahreyn’e gittim Sünnilerle Şii’leri bir araya getirdim, İran’la Suudi Arabistan çatışmasın diye. Akşam çıktım Bahreyn’e gittim, Bahreyn’de o sırada Suudi Arabistan’la İran birbirine giriyordu, oradan gittim gece Katar’a indim. Libya’da Ulusal Konsey Başkanı Cibril ile Kaddafi’nin gönderdiği temsilciyi Ankara’ya getirmiştik, ikisi arasında bir ara bulmaya çalıştım, sabah 9’da da hiç uyumadan Şam’a gittim. Ya hiçbir şeyiniz yoksa, açın 6 Nisan’da benim Şam’da yaptığım basın toplantısını dinleyin, okuyun. Dışişleri kayıtlarında var, bu tempoda çalışan bir Dışişleri Bakanı Allah aşkına sınırı da mı kontrol edecek ya? Ben yedi kollu dev miyim de bir yerden 24 saatte 3 ülkeye gideceğim, öbür kolumla da sınırları kontrol edeceğim mülteci giriyor mu çıkıyor mu… 3,5 yıl ben Dışişleri Bakanıydım, Dışişleri Bakanı olarak da Suriye konusunda doğru, ilkeli bir diplomasi yaptığıma dünya da şahittir. Şimdi geri kalan 1 yıl 10 ay, 2 yıl bile değil, 1 yıl 10 ayda da Cumhurbaşkanıyla yetkilerini paylaşan bir Başbakan ve devletin içine sızan, silahlı kuvvetlere de sızan FETÖ ile mücadele eden bir Başbakanım.
Suriye Olaylarının Detayı
”Bakın söyleyeyim size, Suriye olaylarından bahsedilir, hiç kimse Suriye olaylarını doğru dürüst tahlil etmeden konuşuyor. Suriye iç savaşı başlamakta olduğunda ben biraz sonra bilgi vereceğim, Suriye’ye iki kez gittim, Sayın Beşar Esad’la görüştüm. Biraz sonra bir çağrıda bulunacağım bu konuda, Nisan ayında ve Ağustos ayında. Her iki seferinde de benzer tehlikelere işarette bulundum. Ne oldu biliyor musunuz? Tam o esnalarda Suriye hapishaneleri boşaltıldı ve bütün criminal suçlular Şebbihalar olarak köylere, Sünni köylere saldırdı. Şebbiha, bir terör örgütüdür. Herkes IŞİD’den bahsediyor, tamam IŞİD bir terör örgütü, çünkü Amerikalıları öldürdüğü için terör örgütü sınıfına girdi. Şebbihalar ise masum Suriyelileri öldürdüğü için Amerikalılar Şebbihayı terörist görmedi. Ortadoğu’nun en kanlı cinayet şebekelerinden biridir Şebbihalar. Nasıl kuruldu? Suriye hapishaneleri boşaltıldı, çünkü criminal şeyler kullanılır. IŞİD nasıl doğdu biliyor musunuz? Bunu bir spekülasyon olarak söylemiyorum, doğrudan bilgi olarak söylüyorum. 2013’te IŞİD, Amerikan hapishanelerinin boşaltılması üzerine kuruldu, Amerikan hapishanelerinde eğitilmiş birtakım çete unsurları bir gece isyan ettiler diyerek hapishanenin kapısı açıldı ve IŞİD denilen yapı oradan çıktı. Bakın … ne olduğuna, Bağdadi nerede yetişti? Amerikan hapishanesinde yetişti. Kriminal unsurlar kendi başlarına örgütlenmeye veya birileri tarafından organize olarak örgütlenmeye başladıysa 50 kere düşüneceksiniz,
‘Yeter artık! Gelin, buradayım…’
”Şimdi Dışişleri Bakanlığı dönemime gelelim, buradan bir çağrıda bulunuyorum; yeter artık, bundan sonra yeter artık. Bunu daha gür bir sesle de haykırmak isterim, yeter artık. Hayatı boyu hiçbir devlet içine sızmış çeteyle ilişkisi tespit edilemeyen, hayatı boyu tek bir kuruş şahsi hesabı çıkarılamayan, ailesinin tek bir ferdinin dahi siyasete bulaşmadığı ve ağır bedeller ödemiş bir siyasetçi olarak şimdi soruyorum ve çağrıda bulunuyorum; yeter artık. Kime çağrıda bulunuyorum? Bütün o 3,5 yıllık Dışişleri Bakanlığım dönemimde, yani mülteci sorununu başladığı andan itibaren Milli Güvenlik Kurumlarına başkanlık eden Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e çağrıda bulunuyorum, isim isim söyleyeceğim. Bütün bu dönemlerin, 8 yılın, 5 yılın, 3,5 yılın değil 13 yılın en kudretli ismi olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum. O dönemin sınırları kontrol etmek durumunda olan, sorumluluğa sahip olan Genel Kurmay Başkanı Necdet Özer’e çağrıda bulunuyorum. O dönemin savunma politikalarını yürütmekle görevli olan İsmet Yılmaz’a çağrıda bulunuyorum. İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya, MİT Müsteşarı ve şimdiki Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’a çağrıda bulunuyorum. Sizler benimle birlikte teşriki mesai ettiniz, devlet sorumluluğunu beraber üstlendik. Yıllardır sizin vaktinde “Sayın Başbakanım, Sayım Bakanım” diye hitap ettiğiniz, bazılarınız da “hocam” diye hitap ettiğiniz bir devlet adamı alçak birtakım sosyal medya çeteleri tarafından itibar suikastına uğradı.
Arkadaşlar; suikastın kurşunlusundan korkmayın o şahadet getirir, suikastın itibarına olandan korkun ve ona karşı mücadele edin. Gelsinler, ben buradayım. Kim rahatsız olmuşsa çıksınlar ve söylesinler. Desinler ki mesela bütün bu görevdekiler, bizim hiçbir yetkimiz yok hepsini Davutoğlu yaptı. Vallahi dönüp de bunlar yalan söylüyor demeyeceğim, ben üstleneceğim sorumluluğu. Ben devlet adamıyım, kaçmam, ama bunu dedikleri zaman da kendi vicdanlarıyla hesaplaşsınlar. Hepsinin bugün sosyal medyada bana karşı yürütülen, televizyonlarda her gün tekrar edilen yalanlarla ilgili ahlaki sorumluluğu var.
”Sığınmacılar-mülteciler sorununun bütün detaylarıyla inceleyecek olan araştırma komisyonu kurulsun”
Hepsine çağrıda bulunuyorum, yetmiyor. Hemen bu konuda da bir araştırma komisyonu kurulsun sığınmacılar-mülteciler sorununun bütün detaylarıyla inceleyecek olan, sorumlular varsa da yargılanacak bir araştırma komisyonu, gerekiyorsa soruşturma komisyonu kurulsun, bir an bile korkmam. Yeter. Yolda selam vermeye konusunda bile tereddüt edeceğiniz insanlar Türkiye’de bu kadar emekle, bu kadar fedakârlıkla görev yapmış devlet adamlarına bu kadar rahat saldırabiliyorlarsa bir soru sormaları lazım herkesin. Şu ana kadar benim ağzımdan benim yanımda çalışmış kimsenin hukukunu çiğneyen bir şey görülmedi. Devlet görevi yürütüyorsa eleştiririm, ama birlikte görev yaptığımız insanların hukukuna sahip çıktım. Hala “Emevi Camide namaz kılacaktın” yahu orası gavur diyarı değil ki Müslüman diyarı, inşallah bir gün öyle böyle barış olur gideriz de, bunda bir şey yok. Ama bu söz bana ait değil diye binlerce kez söyledik, hala bunu söylüyor. Bilmediklerinden değil, beni hedef tahtasına koymak istiyorlar.
Bakın şunu söyleyeyim: Hakkımızda her türlü ithamda bulunabilir, benim bütün hayatım boyunca gözettiğim tek şey, devletin vakarı, izzeti ve milletimizin hukukudur.
”Ben Cumhuriyet çocuğuyum”
”Şimdi sorulması gereken soru şu: Neden? Neden kimse o gün diğer yetkilere bir soru sormuyor da Davutoğlu’na soruyor. Niye mesela Stratejik Derinlik Doktrini diye alaya alınıyor. Şimdi buradan bu televizyonlarda konuşan akademisyenlere, kendilerine makul unvanlarla stratejiysen diye yazılan adamlara meydan okuyorum. Yahu Stratejik Derinlik dediğiniz kitap 12 dile çevrildi, son olarak Japoncaya çevrildi. Amerika’dan, Rusya’dan, Çin’den, benden özel izin alarak kendi dillerine çevirip harp akademilerinde okutuldu. Çin Büyükelçisini geçen gün gördüm, sizin Stratejik Derinliği daha siz Dışişleri Bakanı olmadan okumuştuk dedi. Japoncaya geçen sene çevrildi, 25 sene sonra Japoncaya çevrildi kitap. Ya Allah aşkına siz bırakın böyle çevirmeleri, dünyada değil Türkiye’de ciddiye alınan bir tek makaleniz, bir tek kitabınız var mı ya? Utanın ya. Neden Stratejik Derinliğe saldırdılar biliyor musunuz? Çünkü Stratejik Derinlik hiç mütevazı olmayacağım ve meydan okuyorum, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yazılmış tek milli doktrindir de ondan. Hesabı olan çıkarsın yazsın, Afrika açılımını öğrenenler Stratejik Derinlikte Türkiye, Avrasya ülkesi olarak tanımlanana kadar Afrika’yı biliyor muydunuz? İşte Somali Büyükelçimiz, dün söylüyordu, Somali’deki üssümüzün ne işe yaradığını bilir misiniz siz? Orada ROKETSAN’ın birtakım menzil ötesi atışları için oraları tuttuğumuzu bilir misiniz? Arkadaşlar, bunlar şunu demeye çalışıyorlar: Derinlik kavramıyla beni Osmanlıcıkla suçlayacaklar. Ben Cumhuriyet çocuğuyum, Osmanlıyla şeref duyarım gurur duyarım, Selçuklu başımın tacıdır, ben onun Başkentinde doğdum, hiç gocunmam. Demek istiyorlar ki sınırlarınıza çekin, derinlik falan olmasın, kendi içinizde kavga edin 90’lı yıllarda olduğu gibi, 70’li yıllarda olduğu gibi. Karışmayın oraya buraya, size ne… Ama biz 12 bin kilometre öteden gelip Irak’a müdahale edelim.
”Amerikan’ın Irak’a müdahalesine Karşı Çıktım.”
”Bunların düşmanlıkları bana ne zaman başladı biliyor musunuz? Irak’a müdahale etmek üzere Amerikan askerleri İskenderun açığına geldiğinde yeni bir baş danışmandım, açık bir tavır sergiledim, karşı çıktım ve Türk toprakları bir komşu ülkeye saldırmak üzere yabancı askerler için açılamaz dediğim için o günden beri bütün yapı lobileri, bütün Türkiye karşıtları bana düşmandır. Bu benim için en büyük şereftir.”