Çocuk Psikolojisi Uzmanı Psikolog Soner Göl, “Suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır” dedi ve ebeveynlere seslendi;
“Çocuklarınızı digital bağımlılığa hapsetmeyin”
Çocuğun suça sürüklenmesi, digital bağımlılık ve şiddetle ilgili Gazeteci Hakan Özen’e açıklamalarda bulunan Çocuk Psikolojisi Uzmanı Soner Göl, çocuğun sosyal medya sitelerine yönelimi ve bağlantılı oyun programlarıyla ilgili çarpıcı mesajlar verdi.
Suçu; farkında olmadan, doğrudan ve dolaylı Anne-Baba, çevresel ve teknolojik faktörlerin özellikle çocuklar üzerinde isteyerek ya da istemeyerek yanlışa ve hataya çekilmesi olarak tanımlayan Çocuk Psikolojisi Uzmanı Psikolog Soner Göl, “Sosyal medya üzerinden çocuklar farkında olmadan arkadaşlık siteleri adı altında oluşturulan bir listenin ne sitesi ve hangi amaca yönelik bir çalışma olduğunu bilmeden o sitelere doğru çekilmektedir. Yani sözde arkadaşlık sitesi adı altında görülen siteler bazen hiç beklenmedik tehlikeleri de içeriğinde barındırabilmekte” dedi.
Öncelikle başarılı bir rehber olmalıyız
Bazı sanal uygulamaların barındırdıkları çerezler aracılığıyla tüm kişisel verilerimizi ele geçirebildiklerini kaydeden Göl, bunların Anne ve Babaların ve de teknolojinin etkisiyle çocukların ellerine son sistem internet bağlantılı telefonları vererek özellikle sosyal medya siteleri ve bunlarla bağlantılı uygulamalar üzerinden hiç tanımadıkları, bilmedikleri kişilerle tanışabilmelerinden kaynaklandığını belirtiyor.
Özellikle kız çocukları baz alındığında çocukluktan ergenliğe geçiş dönemindeki bir kız çocuğunun sanal ortamdaki arkadaşlık siteleri ve benzer programlar üzerinden kendisinden en az 5-6 yaş büyük kişilerle önce bu uygulamalar üzerinden tanıştığını ardından da fiziki ortamda buluşarak bir araya geldiğini dile getiren Göl, “Böyle bir durumda çocukluktan ergenlik dönemine henüz geçiş dönemindeki olan çocuk farkında olmadan tamamen temiz duygularla suçun içine çekiliyor. Dolayısıyla çocuk suça sürüklenmeye başlıyor. Tabi bu tür durumlarda yaşı büyük olan kişinin niyet ve beklentileri de çok önemli. Maalesef bu tür vakalar cinsel istismarla sonuçlanabiliyor. Tabi daha sonra kolluk kuvvetleri ve adli süreç aşamasına kadar bu durum giderken Anne-Babalar da okulda, arkadaşında zannettikleri çocuklarını hiç beklemedikleri bir alanda bulabiliyorlar ve dolayısıyla durumu o aşamada öğreniyorlar. Bu tür vakaların oluşumunda yatan en büyük sebep Anne ve Babaların çocuklara mikro yada makro düzeyde bir plan, rota çizememeleri, çocuklarına rehber olamamaları, takip ve kontrol etmemeleridir” şeklinde konuştu.
Enerji içeceği deyip geçilmemeli…!
Anne ve Babaların çocuklarını kırmama adına onlara son teknoloji telefon almalarının ve onları serbest bırakmalarının çocukları suça sürükleyebildiğini aktaran Çocuk Psikolojisi Uzmanı Psikolog Soner Göl sözlerine şöyle devam etti, “Çocuğun suça sürüklenmesindeki diğer bir faktör ise içeriğini hiç bilmediğimiz içeceklerin ellerine geçmesi ve tüketilmesidir. Örneğin enerji içeceği adı altında satılan içeceğin içeriğinde çocuklar açısından zararlı maddeler bulunmaktadır ki enerji içeceklerinin içeriğinde bulunan en az zararlı maddelerden birinin de tuhaftır ki etil alkol diyebiliriz. Gerisini siz düşünün… Çocuk şayet ergenlik dönemindeyse ise arkadaşları arasında “kaç tane içtim” yarışı başlıyor. Hiç ummadığı bir anda da çocuk bunu tüketirken fenalaşabiliyor ve bu tatsız yarışın sonucu hastanede bitebiliyor” dedi.
Takip çocuğun üzerinde baskı kurularak yapılmamalı
Çocuğun suça sürüklenmesi noktasında Anne-Baba ve kardeşler olarak nitelendirildiğinde sosyal yönün, arkadaşlar ve diğer etmenler göz önüne alındığında ise çevresel bir faktör yönünün olduğunu kaydeden Göl, Bunlarla da yeterli kalınmadığını ifade ediyor. Göl, aynı zamanda çocuğun suça sürüklenmesindeki sebeplerden birinin de akademik yönü olduğundan da söz etmek gerektiğini kaydederek, akademik yönü açısından ele alındığında okullarda çocuğun takip kontrolünün mutlaka ama mutlaka yapılması gerektiğini takibin de çocuğun üzerinde bir baskı ya da ağır etmenler oluşturulmadan yapılması gerektiğini savunuyor.
Sosyal medya bağımlılığının önüne geçilmeli
Önceki yıllarda yapmış olduğu, “Evlilikler ve boşanmalar çocuğu ne derece suça sürüklüyor” tez çalışmasına başlamadan önce anne-babası ayrı olan çocukların suça sürüklenme oranının daha fazla olduğu kanısını savunduğunu ancak çalışmaya başladıktan sonra bunun tamamen önyargıdan ibaret olduğu bilgisine sahip olduğunu kaydeden Psikolog Soner Göl, “Yaptığımız bilimsel çalışma sonrasında anne-babası birlikte olup suça sürüklenen çocukların oranı yüzde 99 iken ebeveynleri ayrı olan 8-10 yaşlarındaki çocuklarda ise anneyi babaya karşı, babayı anneye karşı kullandığını gözlemledik. Çünkü her ne kadar anne baba ayrı olmasa da çocuğu takip etmiyorlar, çocuk ise elindeki teknolojiyle kendini dış dünyaya doğru atıyordu ve özellikle sosyal medyadan izlediği deyim yerindeyse abuk sabuk bazı yayınlara çocuk kendini kaptırıyor ve tamamen kendisini internet bağımlısı haline getiriyordu. Bu vesileyle anne babalara sesleniyorum ve diyorum ki; Lütfen çocuklarınızla öncelikle arkadaş olmayı başarın ve de bunu yaparken de mutlaka üzerlerinde baskı oluşturmadan onun sizden uzaklaşmasına fırsat verecek bir hareketten uzak durarak takip etmeyi bırakmayın ve de onun sosyal medya bağımlısı olmasının önüne geçin…” dedi.
Öncelikle iletişim…!
Anne ve babaların çocuklarına teknolojiyi yasaklamamaları ama kontrolü de elden bırakmamaları tavsiyesinde bulunan Göl, teknolojinin öncelikle iletişim amacıyla kullanılması gerekliliğini savunuyor.
“Biz çocuklara teknolojiyi neden veriyoruz? Öncelikle bizler mesaiye gittiğimizde veya herhangi bir durumdan dolayı dışardayken onlarla iletişim kurmak için. Ama biz ne yapıyoruz, tableti, cep telefonunu ellerine verip onları youtube, snapcake ve benzeri sosyal medya sitelerinin içinde kendini hapsetmesinin yolunu açıyoruz” diyen Göl sözlerini şöyle sürdürdü; “Çocuklar bu siteler üzerinde tanımadıkları hatta yabancı ülke vatandaşlarından kişilerle irtibat haline geçebiliyorlar geçmeseler de bu kişilerin hazırlamış olduğu çoğu zaman ne olduğu belirsiz, kontrolsüz programları izleyerek onlara özeniyorlar. O nedenle özellikle her ne sebeple olursa olsun lise çağından önce çocuklara cep telefonu vermemeye özen göstermeliyiz. Şayet iletişim halinde olma gereği varsa bu akıllı saatlerle sağlanmalı. Bilindiği üzere akıllı saatlerde aynı zamanda çocuğun o an nerede olduğunu gösteren konum özelliği de mevcut. Şayet illaki telefon verilmesi gerekiyorsa ya tuşlu telefon ya da bazı aile filtreleme programları kullanılarak telefon çocuğa verilmeli ve öncelikli amaç iletişim halinde kalmak olmalı…” diye konuştu.
Çocuklar oyun karakterlerinde kendilerini görüyor
Son yıllarda karşılaşılan durumlardan birinin de çocuğun annesinin ya da babasının kredi kartı bilgilerini girerek oyun sitesi ve benzeri sitelerde işlem yapmış olması olduğunu vurgulayan Çocuk Psikolojisi Uzmanı Psikolog Soner Göl, çocukların girmiş oldukları sitelerde veya programlardaki oyun karakterlerini kendilerine adapte ederek adeta o karakterlerin kimliğini üzerlerine geçirdiklerini ve onlar gibi davrandıklarını öne sürüyor.
Göl bu tür durumda ise çocuğun sanal dünyada yaşananları gerçekmiş gibi algılamaya başladığını ve ailelerde yaşanan iletişimsizlik veya iletişim eksikliği sonucunda çocuğun o boşluğu ucu görünmez bir sanal dünyayla doldurma yolunu tercih edebildiğini kaydediyor.
O nedenle takip ve iletişimin çok önemli olduğunu belirten Göl şunları söyledi; “Net bir şekilde belirtmek gerekiyor ki ülkemizdeki veya az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki çocuklar her geçen gün daha çok teknolojinin esiri olurlarken gelişmiş olan Amerika ve bazı Avrupa ülkelerindeki çocuklar tamamen teknolojiden arındırılmış, bizim önceki dönemlerimizde olduğu gibi tebeşir ve tahtayla, doğaya daha çok sahiplenerek derslerini işliyorlar. Öğretmenleri tarafından yeteneklerine göre ayrılarak onlara rehberlik yapılıyor. Cep telefonları ise anca lise çağına geldiklerinde veriliyor bu da anne veya babasının en son kullandığı telefon oluyor. Biz de ise şayet çocuğun telefonu yoksa anne babasının telefonunu alıyor ve ebeveyni telefonunu geri istediğinde çocuk vermezse sözlü ya da fiziksel şiddet uygulama yönetimine başvurulabiliyor bu ise çocuğun ileriki yaşlarda bir travma yaşamasına sebep olabiliyor. Şunu da özellikle belirtmekte yarar var; 5395 sayılı çocukları koruma kanunu sadece Türkiye’de var. Ebeveynler çocuklarının akademik ve sosyal şiddetle karşılaşmaması için tedbir ve kontrol mekanizmasını iyi çalıştırmalıdırlar. Bu nedir, örneğin; çocuk okula gidiyor ve okuldaki diğer çocuklar tarafından, ‘Senin cep telefonun yok, sen bu oyunu oynayamazsın’ gibi ötekileştirmeye veya ayrışmaya tabi tutulabiliyorlar. Bu da belirli bir süre sonra yerini kavgaya ya da şiddete bırakabiliyor. Örneğin kanlı lira örneğinde olduğu gibi kanlı lira denilen son derece şiddet içeren bu oyun sosyal medyanın getirmiş olduğu denetimsizliğin sonucudur.”
Şiddet sadece sözlü ya da fiziksel değildir
Çocukların doğru ve yanlışı 9 yaşından itibaren ayırt etmeyi öğrendiğini kaydeden Göl, “Çocuğun ebeveynlerinin eğitim ve çalışma durumuna göre doğru ve yanlışı ayırt etme gücü de değişebilmektedir. O nedenle çocuğun suça sürüklenmemesi ya da suçun bir tarafı olmaması için ebeveynlerin hassas davranmaları gerekmekte. Cinsel istismar başta olmak üzere gasp, darp, sözlü ve fiziksel şiddet olayları sonrasında çocukların suça sürüklendiğini görüyoruz. Şiddet denilince akla fiziksel ve sözlü şiddet gelse de sosyal ve ekonomik şiddette çocuğun üzerinde çok büyük bir etki bırakabiliyor” şeklinde konuştu.