Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Geçmiş Geçmemiş adlı ilk kitabıyla okurların karışına çıkan Mine Çakıroğlu ile konuştuk. Kitabında Ailesi tarafından hiç sevilmemiş ve bu boşluğu başka hiçbir şeyle dolduramayan mutsuz, öfkeli bir genç kızın hayata yeniden tutunma hikayesini kaleme alan yazar, şiirsel dili ve akıcı üslubuyla dikkat çekiyor.
Geçmiş Geçmemiş yakın zamanda okurlarıyla buluştu. Hayırlı olsun. Kitaba geçmeden önce biraz sizi tanıyalım mı?
“Hangi rüzgardan geldi bilinmez ama
Umuda sarılıp uyudum,
Sancılarım çoğaldı,
Doğumuma sayılı günler kaldı.” demiştik ama artık buluştuk. Teşekkür ederim.
Evliyim, iki çocuk annesiyim, İstanbul’da yaşıyorum diyeyim. Yazmaya başlamam ise bir tanıdığımın vasıtasıyla oldu. Sürekli yazmam gerektiğini söylüyordu. Denedim. Yazmaya başladıktan sonra kimseye söz etmedim. Olmama ihtimali de vardı.
Kitapta hayat içinde gitgide daha da yalnızlaşan genç bir kızın hikayesini okuyoruz ve onun sorunlarla hatta sürprizlerle baş etme yöntemlerine tanık oluyoruz. Bu hikayeyi yazarken nelerden etkilendiniz?
Çevremde olup biten her şeyden etkilenirim. Kanat çırpan kuştan, rüzgarın sesine kadar. Ama en çok çocuklardan. Çocuklara karşı çok hassasım ve sınırsız bir sabrım var. Etrafımı çok izlerim, iyi bir gözlemciyim ve sürekli notlar alırım. Kalemim ve defterim hep yanımdadır.
Kadının içindeki güçle nelerin üstesinden gelebileceğini görüyoruz kitabınızda. Bizim ülkemizde kadınlar çok çok daha fazla güçlü olmak zorunda. Sizin kahramanınızın motivasyonu ne?
Çok doğru söylüyorsunuz. Maalesef ülkemizde kadın olmak zor zanaat. Demir parmaklıklardan çıkarak değil, demir parmaklıkları içinizden çıkardığınızda güçleniyorsunuz. Ve bu güç ne şan, ne şöhretle, ne de makam, mevkiiyle oluyor. O gücü içinizden çıkartabildiğinizde, bir şekilde suyu akıtıp, yatağını bulduruyorsunuz.
Çok gülerim
Uzuvlarımı çok
Çalıştırırım gülerken,
Saklarken acılarımı…
Diyorsunuz, acıların saklanması ne kötü! Eylül neden saklıyor acılarını?
Acıların saklanması gücün göstergesi. Acıyan yerlerinin olup olmadığını yokluyor eylül. Ve hiçbir sızı yok derken, örselenmiş çocukluğunu, kırılganlığını başkalarının görmesine izin vermiyor.
Eylül kendine her defasında yeni bir hayat kurarken biraz da öfkesinden güç alıyor sanki… Çünkü hayatta kalmak iyileşmek de bir yandan. Bu açıdan umutlu bir hikaye olduğunu söyleyebilir miyiz?
Geçmiş Geçmemiş kesinlikle umutlu bir hikaye. Ne olursa olsun küllerinden güçlenerek doğuyor. Eylül asla yılmıyor.
Siz bir yazar olarak daha çok hangi tarz kitapları okursunuz? Sevdiğiniz yazarlar kimler?
İsimlerini sayamayacağım, sevdiğim birçok yazar var elbette. Elime geçen her şeyi okurum. Bir dakika boş kalsam okuyacak bir şeyler ararım. Sevdiklerimi de okurum sevmediklerimi de. Yazabilmenin ilk temeli yazmak değil okumaktır. Bir sürahi gibi düşünün. Boş bir sürahiyi boşatamazsınız. Boşaltmak için ilk önce doldurmak gerek. İyi veya kötü, “Okumak!”
İnsan bir kere yazmaya başladı mı, bunun ardı asla kesilmiyor. Sizin aklınızda yeni hikayeler var mı? Bize başka neler anlatacaksınız?
Çok haklısınız. Sizi sardıkça sarıyor. Bir tür doldur boşalt meselesi. Sürahinin içindekini dökmezseniz taşar. Ve evet var. Anlatacak sözlerim bitmedi henüz. İkinci kitabım yolun yarısına yaklaşıyor, sindirerek ilerliyor.