Gazeteci-yazar Osman Özbaş ile 15 Temmuz Kalkışması, Askeriye ve Devletteki ‘cuntacı’ kadrolaşma üzerine bir röportaj yaptık. 3 bölümde yayınlayacağımız konuşmamızın ikincisini paylaşıyoruz:
Soru:
15 Temmuz darbe girişiminin perde arkasında fetö’ nün Balyoz, Ergenekon üzerinden devlet içersinde ‘paralel devlet’ adımlarını güçlendiren hamleleri ile ABD’ nin Yeşil Kuşak Projesi arasındaki bağlantıyı biraz daha açabilir miyiz?
15 Temmuz Kalkışması sonrasında ihraç edilenlerin üst rütbeden Askeriye ‘ye giriş tarihlerinin 83’lerde olması bir tesadüf değildir, dedik; elbette bu cümle durumu tek başına özetlemiyor, ancak o tarihlerde Amerika Birleşik Devletleri’ nin ‘Yeşil Kuşak Projesiyle’ TSK’ nın bağına dikkat çektik. Temel aldığımız konu, toplum mühendisliği anlamında NATO-CIA ittifakı içerisinde Türkiye’ ye dayatılan bir siyasi propagandanın nasıl sonuçlar ürettiğine dikkat çekmekti.
Bu da ‘Ilımlı İslam Modeliydi.’ Hatta öyle ki, özellikle Özal Döneminden başlamak üzere Suudi’ye yakın ‘Rabıta’ ilişkileri sayesinde gelişen Sünni inanış üzerinden kitleleri yönlendirmeye çalıştılar.
Askeriye’ nin de böyle bir kültürel ideolojik kamplaşma etkisine girmesi, ileride ortaya çıkacak Darbe fırsatçılığının ‘ideolojik’ yanlarından biridir, diye düşünüyoruz.
Soru:
Kültürel-ideolojik dönüşümde Ilımlı İslam ve ABD etkisini bağlantılı olarak ele aldınız; ancak 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Ergenekon-Balyoz Davaları’ nın Genelkurmay’ daki ast-üst ilişkilerine etkisi de çok önemli oldu değil mi?
Haklısınız ama gözden kaçırılan başka bir nokta var; Askeriye’ nin yapılanması üzerinden ‘terfi’ sınıflandırmasından gidelim… Gerçi Kuvvet komutanlıklarının Bakanlığa, Genelkurmayın Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması nedeniyle bu bahisler eskimiş gibi gelebilir ama buradan düşüncelerimi bir sonuca getireceğim.
Şimdi bu ‘emir-komuta’ zinciriyle ilgili bir şeyler söyleyelim.
Bakın; 15 Temmuz Darbe girişimindeki yönetim kademelerinde Askeri Okullara 83 girişlilerin payından söz ederken, hemen ardından 94 devresinin özelliklerine dikkat çekmek istiyorum.
94 Döneminde Kurmay Patlaması var. Bunun nedenine baktığımızda, Kurmay Sınıfı normalde daha çok Topçu sınıfından yürürdü; dikkatli baktığımızda bu dönemlerde Jandarma’ nın terfilerinin çok hızlı ilerlediğini görüyoruz. Bu nasıl oluyor?.. 22 yaşında temel askeri öğreniminden Kurmay sınıfına geçişte diğer Askeri kuvvetlere göre kısa dönem bir Kurmay eğitim var da ondan.
Yani İçişlerine yönelik Askeriye de bir kuvvet yığılması olmuş gibi… Nitekim 15 Temmuz Darbe Girişiminde Jandarma kuvvetleri içersindeki özel harekât ve istihbaratın çok etkili olduğunu biliyoruz.
Bu da iki…
Üç:
Peki Jandarma’da böyle bir değişim yaşanırken, diğer Kuvvetlerde ne tür bir terfi farklılığı oldu?
Olmadı; ancak şöyle bir durum var. 90’ larda Askeri Birlikler biraz daha yayıldı, ancak Kolorduların birliğini sağlayan Tümen yapısı korundu; aynı dönemde ise dünyada, yani modern ordu konseptinde Tugay’lara dönüştü…
İşte bu Tugaylarla küçük ama etkili vuruş gücünü oluşturma çabası o dönemde Türkiye’ de ne kadar etkili olabildi?… Şüpheli.
Çünkü bu güç’ ün bazı elemanları enterasan şekilde 15 Temmuz Darbesini etkileyen tim’e dönüşüyor.
Dört:
15 Temmuz’a gelinmesinde özellikle Jandarma İstihbarattaki ‘Cemaatçi örgütlenmenin’ yanında, Emniyet İstihbaratın da aynı dönemde ‘aktif’ hale geçmesiyle Ordu’da terfi sistemini etkileyen asıl müdahale gerçekleşiyor…
Yani askeriye ile Emniyet’in istihbaratında kilit noktalarda Cemaatçi yapı yerleşiyor.
Soru:
15 Temmuz Darbe girişiminin perde arkasında Emniyet İstihbarat’a yerleşen Cemaatçi yapı da vardı tabii… Bu konuda ne söyleyebilirsiniz.
Fetö, Askeriye’de örgütlenebilmek için Emniyet kanalıyla delil aşamasında olsun, ‘gizli tanık’ ifadelerinde olsun kendi amacına hizmet ettirmekte yönlendirmeler yaptı. Pekçok delil sonradan ‘fos’ çıktı… Teöristlerden gizli tanıklar kullandılar. Yalan haber ve ihbarlarla algı yönetimini etkili bir şekilde kullandılar.
Soru:
Devletin diğer birimleri bu kontrolü neden yapamadı?
Çünkü Cemaat ‘in ne kadar sinsi ve tehlikeli olabileceği siyasi otorite tarafından anlaşılamadı. Hiç mi uyarı yapılmadı?..Yapıldı.
Gelelim 2002-2006 yıllarına.
Bu tarih Özkök Paşa’ nın Genelkurmay Başkanlığı dönemidir; askeri atamalardaki en kritik kavşak noktalarından biridir. İstihbarat yönlendirme ve terfi sisteminin, bir yandan da Siyasi iktidarın ‘tasarruflarının’ etkili olduğu, bizce, en ktirik dönemdir; işte bu aşamada Hükümet, Askeriyeden ‘irticaî’ kovulmaları kabul etmemiştir!
2006 yılındaki Büyükanıt Paşa ile 28 Şubat süreci devreye giriyor; 28 şubat’ı tartışmıyorum, ancak neticeleri itibariyle, Cemaat- İktidar yakınlaşmasının çok ciddi sonuçlar ürettiği bir tarihi kavşağa yaklaşıyoruz.
Yıl: 2012.
Bu tarihteki Yüksek Askeri Şura toplantısında bugünleri etkileyen çok önemli terfi kararları alınıyor. 40 general ve amiralin terfileri durduruluyor. İşte o gün yerlerine gelenlerin önemli bir bölümü 15 Temmuz’ da Cuntacı çıktı, söylenilenlere göre bugün ordudan kovulan generallerin % 90’ u o dönemin eseri!
Soru:
Buradan anlaşılıyor ki Askeriye’ nin ve Emniyet’in özellikle istihbarat birimlerinin komploları siyasi otoriteyi de yanlış yönlendirdi.
Öyle ama Devleti ele geçirme çabasında İstihbarat kanalıyla yapılan bu yönlendirmelerin amaçlarından biri siyasi otorite ve kamuoyunu yanlış yönlendirmekse de bir başka fonksiyonu daha vardı.
Asker ve Emniyet terfilerini etkileyen bir başka gücün de devreye girdiğini görüyoruz: HUKUK.
Yani Askeriye, Polis istihbarat ağırlıklı, devletin kritik noktalarına yerleşen paralel yapı Adalet teşkilatında da kendini gösteriyordu;
Kim mi?.. Mesela Zekeriya Öz.
Zekeriya Öz’ün şimdi serbest kalan, suçsuz bulunan pek çok Askeri, o zamanlarda, Kumpas Davalarında, Ergenekon soruşturmasında nasıl suçladığını, davalarda nasıl rol aldığını biliyorsunuz; ancak biz aslında ikinci kişiden söz edeceğiz, o da Fikret Seçen. Zekeriya Öz’ den sonra Askeri casusluk ve Fuhuş Çetesi soruşturmalarına atandı. Savcı Seçen’ in, Cemaatle bağlantısı daha o günlerde fısıldanıyordu ama ciddiye alınmadı; çünkü… Siyasi otorite Fetö’ nün ne kadar tehlikeli olabileceğini anlayamadı!