Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor; ama diğer yandan on yılların, hatta yüzyılların sorunları üzerine değinilememesi bir çelişki oluşturuyor…
Biliyorsunuz temel sorunlara çözüm yaklaşımlarında günü kurtaran kurnazlığa yönelmeğe ‘Şark kafası’ diyoruz.
Şark Kafası’na sahip olanların bilgisiz olduklarını düşünmeyin, aksine kendisini Batı medeniyetine yakın gösteren, ‘Cumhuriyetçi-Devrimci, ilerici’ özelliklerini öne çıkardığını söyleyen sözde-eğitimli kesim ile;
Mesleksiz, çağdaş teknoloji örgütlenmelerinde yeterince yer almayan ama ‘dönemine göre itikatlı’ ve ‘önemli insanlarla bağlantılı’ iş götürenler dahi aynı tepkileri gösteriyorlar…
Aslında sorunları aynı:
Tarihe bakışta ideolojik olanın gerçeklerle yüzleşememesi; kimliğini uluslararası çapta mesleki başarısıyla ortaya koyamayan, felsefi derinlik itibarıyla okuma-çözümleme bilinci oluşturamamış kişilerin klasik bir sosyal-saygınlık korkusu… Bir çeşit siyasi zihniyetteki ‘ergenlik’ sancısı gibi diğerini ötekileştiren ve çatıştıran ‘üste çıkma’ kaygısı!
O zaman siyasi dezenformasyona çok yakın, iç çatışma ve insanların etnik temelleri, seçkin zümreleri ya da dini yapıları üzerinden birbirine baskı kurma gayretiyle beslenen bir siyasi iklime dönüşüyor.
Bu nedenle daha objektif kriterlere ihtiyacımız var.
Bakın, siyasette ‘değerler’ üzerinden her partinin öncelikleri farklıdır ama ciddi bir devlet yapısında esas olan, ‘bütçe’ performansıdır; gelirler, gider dağılımı ve denetimidir.
Bu nedenle aslında Yeni Anayasa sürecinde devlet bütçesinin Meclis tarafından denetim tarzına ilişkin maddeler çok önemlidir.
Tüm çağdaş devletler, partilerin değerlerinin üzerinde, Devlet Bütçesinin nasıl pay edildiğini ve bunun denetimini esas alan bir süreçteki kanuni hassasiyetleri dikkate alır.
Bütçe’ nin zihni altyapısında ise, devletin vatandaşa hizmet esasında yeniden kendini tarif etmesi gibi temel siyasal konuları içeren anayasa tartışmalarına geçilebilir. Bunun yanında Türkiye’ nin tüm kanaat önderlerinin ve siyasal denklemde yer alan tüm unsurların; hatta-hatta tüm yurtseverlerin –parti, ideoloji, dünya görüşü ne olursa olsun, iyi niyetle ve ‘diyalog’ kapısını açık tutarak birbirlerini anlamaya çalışmasıdır.
Buradan insan haklarının genişletilmesi; örgütlenme ve özgürlük alanının demokratikleşmesine sıra gelir.
Ayrıca bugün ki siyasal sistemimize göre Cumhurbaşkanı ve Meclis’in büyük çoğunluğunu alan bir partinin bütçe tasarruflarının denetlenmesi için kurumsal mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor.
Bunun yanında; İdari Teşkilatların, yargı üyelerinin her türlü atama kararlarını, dış politika, strateji ve güvenlik çizgilerini, kamunun üretim ve fikir ilişkilerinin tarif edilmesi, ekonominin finans yapısı şeffaflığının sorgulanması, hepsi hepsi kanun yapıcı ve iktidar konumunda olan bir parti tarafından istenildiği gibi şekillendirilebilir; bunun erkler ayrılığıyla denetiminin yapılması ve kurumsal kültürün geliştirilmesi dikkate alınmalıdır.
İşte yeni anayasa çalışmalarının temelinde bu sorular ve uygulama esaslarını gözlemlemek önemli.
Ayrıca ‘temsil’ sisteminin daha demokratikleşmesi gerekiyor; belki yeni anayasa tartışmalarının içeriğinde yer almayacak ama seçim sisteminin üzerinde durulmalıdır. Bizim önerimiz dar bölgeli iki turla, yerelden insanların aday olabilmelerine imkan olmasıdır.
Böylece Milletvekillerinin parti başkanının iki dudağı arasında siyasi kararlara uyma zorunluluğu hafifletilebilir.
Yeni Anayasa tartışmalarında adalet sisteminin işlevi ve işlerliği de önemlidir. Güçlü bir şekilde, hukuk sistemiyle adalet duygusunun daha ağırlıklı olarak hissedileceği bir ‘güven’ ihtiyacının karşılanması gerekiyor.
Bunun yanında demokratik sistemin işlerliğini güçlendirecek yurttaşlık tarifi ve Devlet mantığındaki ‘hizmet’ akidelerini oluştur gerekiyor.
OSMAN öZBAŞ