Önce tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs, ardından Ukrayna-Rusya savaşı, sosyo-ekonomik yaşamın alt üst olmasına neden oldu.
Şimdi bütün geri kalmış ülkelerin liderleri bu iki olayı günah keçisi ilan edip sorumluluğu üzerlerinden atan propagatif konuşmalar yapıyor.
Onlar yapadursunlar, bu iki ciddi durumun yarattığı travmatik sonuçlar karşısında alınan bir tedbir veya önerilen çözüm yolu olmaması da can sıkıyor.
Vatandaş her gün artan fiyatlar karşısında yetersiz kalan geliriyle çaresizlik içinde.
Öyle ki, gıda ve tüm ihtiyaçlar Dolar bazında artarken, maaşlar TL olarak sabit duruyor ve bu durum yıl sonuna kadar devam edecek.
TL üzerinden asgari ücret alan vatandaş bu ay 4 bin 250 TL’ye aldığı mal ve hizmeti bir sonraki ay aynı paraya alamayacak.
Hal böyleyken ve durumlar vahimken, bir çok TV kanalı toz pembe bir tablo da çiziyor, ama sosyal medya bu konuda daha gerçekçi paylaşımlar ortaya koyuyor.
Paylaşımlarını ilgiyle takip ettiğim, çok da bilgilendiğim bir sayfa arkadaşımın, daha önce benim de fark etmediğim bir tespitini size aktarmak istiyorum;
“İstanbul’da, ithal getirilmis Araplar ve Iranlılarla birlikte 5 milyona yakın mutlu azınlık var.
Trafikte, AVM’lerde alış verişte, gece eğlencelerinde hep onları görüyorsunuz.
Halkın geneli ise yokluk
ve yoksulluktan sokağa çıkamaz halde.
Bu durum her şey yolundaymış gibi görüntü vermek için özel tasarlandı.
Hastanelerde eskisi gibi kuyruk görmüyorsunuz, zira telefonla randevu sistemi kuruldu, fizik tedavi dahil randevu almak aylar sürüyor, kısaca kuyrukta değil, evinizde bekliyorsunuz.
Bu hükümetin yapabildiği en mükemmel iş, yoksulluğu, kuyrukları ve kötü gidişi gizleyebilmek.”
Yani şu an yapılan halının üzerindeki tozu temizlemeyip, halının altına süpürmek gibi.
Elbet tüm bu pislik bir gün ortaya çıkacak.
Temizlemek de yine vatandaşa kalacak.