40 gün kadar oluyor. Yayladayız. Eşimiz dostumuzla, hısım akrabamızla Manisa’nın dayanılmaz sıcağına karşı burada nefes alabiliyoruz. 250 civarında ev var Spil Dağı Sultan Yaylası’nda. Sanırım 200 hanede fiilen yaşanıyor.
Bir de su ihtiyacı karşılanabilse… Susuzluk gerçek bir sıkıntı. Sultan Mustafa suyunun yanı başında oturup da susuzluk çekmek bambaşka bir garabet örneği.
İnşallah yeni yönetim, yeni MASKİ’ciler buna bir çözüm üretebilirler.
***
Önceki gün özel bir işim için Manisa merkeze inmiştim. Gece şehir merkezindeki evimizde kaldık. Evin içi adeta bir fırın gibiydi. Sabahı zor ettim. Sabah namazını Muradiye camisinde ifa ettikten sonra çarşımızda yeni açılan bir lokantada kelle paça çorbası içelim diye niyetlendik. Yeni açılan lokanta, bizim kuşağın iyi bildiği, 1960’lı yıllarda Taşçılar Mescidi civarında faaliyet gösteren, rahmetli Tarzan’ın da öğlenleri yemek yediği ve “Dede Lokantası” olarak bilinen lokantanın bulunduğu sokağa çok yakın bir mekandı. Evet, Hanımeli Lokantası’nda çorbayı içtik. Sizlere de tavsiye ederim.
Eski mekanımız olan Çınar Kuyumculuk’un köşesinde, babamın diktiği çınar ağacının altına doğru ilerlerken, Mertcan Eczanesi’nin önünde, Havuzlu Çarşı’nın girişinde yerlerde yatan 10-15 köpeğin aynı anda havlamaya başlamasıyla irkildim. Hep birlikte üzerime geldiklerini görünce durdum. Hareketsiz kaldım. Sonra yavaş adımlarla Doğan Göde’nin dükkanına doğru yürümeye başladım. Neyse ki arkamdan koro halinde birkaç havlama ile duravardılar. Korkmadım desem yalan olur. Bu salvoyu da böylece atlatmış oldum.
Şimdi bu can dostlarımız, caddelerde, bulvarlarda bölük bölük yatarken, çiçeği burnunda belediye başkanımızın ne gibi tedbirler alacağını düşünüyorum. Hazır, kanun da TBMM’den çıkmışken; barınak mı yapılacak, sahiplendirilecekler mi ya da başka bir düşünceleri mi var? Manisa Büyükşehir’in bu konuda yol haritası, planı, programı nedir, keşke açıklasalar…
Yıllarca Sultan Camisi ve Sultan Meydanı çevresinde konuşlanan köpeklerin durumunu önceki Şehzadeler Belediye Başkanı Ömer Faruk Çelik’e iletmiştik ama bir netice alamamıştık. Yeni başkanımızdan şu an tek isteğim, şehrin caddelerini boydan boya kaplayan can dostlarımızın uygun barınaklarda barındırılması ve bu sorunun çözülmesi.
Daha önce de birkaç kez yazdığım gibi, Taşçılar Mescidi’nden Sultan Meydanı’na giden ve benim de günde beş altı kez kullanmak zorunda olduğum Çarşı Bulvarı’nda yaya olarak yürümek hâlâ büyük bir eziyet. Zaten yürünemiyor. Bu bulvar üzerinde “yaya hakkı” diye bir anlayış yok. Arabaların çift sıra ve hatta zaman zaman üç sıra park ettikleri bulvarda, yaya yolları işgal altında, engellilerin geçiş hakkı gasp edilmiş durumda.
Ne Büyükşehir’den ne Şehzadeler’den tık yok. Bir düzenleme, bir hale yola koyma gayreti de görünmüyor. Herhalde başkanların farklı meşguliyetleri, öncelikleri var; öyle anlaşılıyor.
Yazdıklarımı okuyan, eski dostum, değerli arkadaşım, önceki dönem baro başkanlarından Hüseyin Erkenci şöyle bir mesaj yazmış: “Hacım bu senin yazdıklarınla ilgilenecekler diye sevinmiştim.”
Bekliyorum, beklemeye devam edeceğim… Bakalım, göreceğiz.